Amerikalı 13

-Mutfağına da bakın.Dışarıda tuvaleti olmalı oraya da boş geçmeyelim. Yarım saat içinde tek göz evde aranmadık yer kalmamıştı.Onları cinayete götürecek hiçbir şey yoktu.Şu resim hariç.Aramayı sonlandırdı.Aradıkları her ne ise burada değildi.Arabasına bindi.Muhtara köyde kalmasını söyledi. Taşbaşı gazinosuna doğru yola çıktı.
Gazinoya vardığında kapıda paçalarını sıvamış temizlik yapan garsonu gördü.Arabayı çakıl taşlarından yapılmış otoparka park etti..Gazinonun kapısına yöneldi.
-Kolay gelsin.
-Sağ ol abi buyur.
-Ben Ahu'yu arıyorum
-Ahu'mu yatıyordur abi daha.Ne yapacaksın ki onu?
-Lazım
Burnunun ucu ile arabanın başında bekleyen üniformalı jandarmaları gösterdi.Garson gözlerini kıstı arabaya doğru baktı.
-Anladım sen komutansın,hemen çağırayım,ama uyandırılınca çok sinirli olur söylemedi deme ha...
-Ben de bekletilince çok sinirli olurum anladın mı.
Garson kapıdan içeri girdi,merdivenleri koşarak çıktı.Suat başçavuş içeri kirdi.Kırmızı halılar döşeli dar holü geçti.Geniş bir salona çıktı.Yaklaşık yirmi masa ve ters çevrilerek üstüne kapa tılmış sandalyeler mekana eski Türk filmlerinden aparılmış havası veriyordu.Sanki şimdi şu köşeden Hulusi Kentmen çıkıverecekti.Meyhanelere has o kekremsi kokuyu hisseti.Sahne on on beş kalastan çakılmış eğrelti bir platformdu. Baş köşede üstü çarşaflarla örtülmüş enstrümanlar duruyordu. Camlara gerilmiş bordo renkli perdeler güneş ışığının en yoğun olduğu şu saatlerde bile içeri girmesine izin vermiyordu.Geldiği yolları takiben dışarı çıktı. Jandarmalarda bir köşede oturmuş sigara tüttürüyorlardı.Merdivenlerden inen şakırtılı terlik seslerini duydular.Başlarını o yöne çevirdiler.Kapıda orta yaşlarda bir kadın belirdi. Gözlerinin altı torba torba olmuştu.Saçları yoluk tavuk gibi duruyordu.
-Buyurun ne istediniz?
-Jandarma...
-Siz nerenin Jandarmasısınız?Buranın değilsiniz,buranın olsanız sizi tanırdım.
-Evet bayan biz buranın değil karşı tarafın Jandarmasıyız.Size müsaadeniz olursa birkaç soru sormaya geldim.
-Bizim jandarmanın haberi var mı.Sonra komutan kızmasın.
-Yok siz merak etmeyin sizin komutan benim arkadaşım.
-İyi o zaman,sorun bakalım ne soracaksanız.
Suat başçavuş cebindeki resmi çıkarttı.
-Bu siz misiniz?
Kadın resmini eline aldı.
-Ne o benzetemedin mi?
-Yoo benzettim de bir de sizden duyayım dedim.
-Evet bu resimdeki bendeniz.
-Peki arkadaki yazı size mi ait.
-Evet o da benim.Ama ben bu resimlerimi isteyen herkese veririm.İsterseniz size de bir tane vereyim.
-Yok ben istemiyorum.Bu resim bu gün öldürülen bir adamı evinden çıktı.
-Ne yani resim çıktı diye benden mi şüpheleniyorsunuz.
-Hayır canım ne alakası var.Ben ne oranda birbirinizi tanıyorsunuz onu öğrenmek istiyorum.
-Kimmiş ölen kimmiş?
-Mezarcı Mehmet...
-Yaaa Ah canımmmm...Mehmet ha...
-Tanıyorsunuz değil mi?
-Tanımaz mıyım benim biricik Mehmet'im ölmüş demek ha...
-Ne biliyordunuz onun hakkında.
-Pırlanta gibi yüreği vardı onun.Bana türlü çeşit hediyeler alırdı.Gariban oğlan.Yapma ulen kerata derdim.Senin etin ne budun ne derdim dinlemezdi.Ucuz pahalı ne bulsa alır bana getirirdi. Aşıktı bana. Ah Mehmet ah ne üzüldüm bilemezsiniz.
-Tanışıklığınız nereden?
-Nereden olacak canım buradan.Eline para geçtikçe burada alırdı soluğu...
-Dışarıda da beraberliğiniz var mıydı.
-Yok daha neler,siz beni ne sandınız kuzum.
-Yani arkadaşlığınız var mı o anlamda sormuştum.
-Yok ne o anlamda ne bu anlamda bir arkadaşlığımız yok.Ben zaten buradan pek dışarı çıkmam.
-Anladım.Peki buradayken ne gibi bir muhabbetiniz olurdu.
-Akşamları on iki'den sonra sahne alırım ben,o da beni dinlemeye gelirdi.Giriş kapısının yanındaki masada oturur öyle beni dinlerdi.Sanattan anlardı.
-Çok para harcar mıydı?
-Yok be güzelim ya iki bira içer ya da bir kadeh rakı.Bazı zaman da benim ikramım olurdu. Dedim ya anacım garibanın biriydi..Ama son zamanlar biraz paralanmıştı.Yalan değil bu benimde dikkatimi çekmişti.
-Nasıl yani?
-Ne nasıl,basbayağı işte son birkaç haftadır çok para harcamaya başlamıştı. Dolar,yumoş...
-Nereden bulmuş bu paraları sormadın mı?
-Sordum ama...
-Aması ne?
-Bana çok açık şeyler söylemedi.
-Ama bir şeyler söyledi.
-Evet define işlerinden bahsetti biraz.Gömü mü bulmuş,bulacak mıymış.Talih kuşu kondu tepemize ,hatta konmak ne ki sıçtı sıçtı diyordu.Ama ne olduğunu söylemedi.
-Hiç bu bulduğu defineden bahsetti mi?
-Yok bahsetmedi.
-Peki başka dikkatini çeken bir şey oldu mu özellikle şu son zamanlarda
-Valla ne yalan söyleyeyim,son zamanlar kılıksız tuhaf adamlarla gözükür olduydu,birkaç kere Mehmet bunlar kim diyecek oldum hep geçiştirdi beni.
-O arkadaşlarının kendilerini ya da resimlerini görsen tanır mısın?
-Bilmem bir bakmalı.
Suat başçavuş cebinden ölen Süheyl'in resimlerini çıkarttı.Kadın resimleri uzun uzun inceledi.
-Sanırım bu bir tanesine benziyor.Bu fotoğraf adamın biraz tıfıl hali ama biraz sakal bıyık koyarsak evet bu onun arkadaşıydı ve son zamanlarda birkaç kez gördüm onları.
-Burada değil mi?
-Evet programımı dinlemeye gelmişlerdi.
-En son ne zaman gördün?
-Birkaç gün oldu herhalde.
-Bu adam da öldürüldü biliyor musun?
-Yaa nereden bileyim.Kim bilir hangi işlere girdiler.
-Az evel dedin ya define işine demek ki. Başka kimler vardı yanında?
-İnanın hatırlamıyorum.Hani böyle fotoğraf falan olsa belki bilirim ama ezberden ne söyleyeyim sana.
-Sende haklısın.Bak bu benim telefon numaram.Aklına herhangi bir şey gelirse mutlaka beni
ara oldu mu gece gündüz fark etmez...
arkası yarın...

03 Mart 2010 5-6 dakika 39 öyküsü var.
Yorumlar