Amerikalı 25

Güverteye elinde çantayla bir adam girdi.İçinden çıkarttığı ilk yardım malzemeleri ile baştan sağma bir pansuman yaptı.Sanki ilk yardım değil işkence yapıyordu.Başındaki yarayı alkollü bezle bastıra bastıra sildi.Suat'ın gözlerinden yaşlar boşalıyordu,ama sesini çıkartmadı.
-Neyin peşindesin.
-I-ıh olmadı Suat beyciğim,aramızdaki hukuku bozmayalım lütfen,sizli bizli konuşalım.
-Neyin peşindesin kibar adam laf salatası yapma.
-Anlaşıldı demek siz bu dilden anlamıyorsunuz.Oysa ki ben sizi medeni biri sanmıştım.Ben senin elindeki dolarların peşindeyim.Daha doğrusu o şifrelerin.
-Ne parası?
-Mezarcının arakladığı paraların.
-Nereden araklamış.
-Olmadı Suat bey,burası karakol değil ki ,bırakın soruları ben sorayım.Bak bir tek jandarma var mı görünürde.Bak bu beyler benim jandarmam.Anladınız değil mi.Şimdi suallerime net yanıtlar veriniz,kısa ama net,anlaştık mı?
Suat cevap vermedi.
-O şifreyi çözdünüz mü?
Yanında duran adam alkol şişesini Suat'ın kafasından aşağıya boca etti.Alkol gözlerine dolmuştu.Canı çok yanıyordu.
-Her durumda da beni öldüreceksin,neden söyleyeyim,hiç olmazsa her neyin peşindeysen ondan mahrum kal.
--Ben bunu eninde sonunda öğrenirim Suat bey,ama senden ,ama bir başkasından,sadece zamanımı çalmış olursunuz.
-Konuşma hadi başıma sık bir mermi de bitsin bu iş.
-I-ıh gene olmadı,sen hazır elimdeyken neden başkası ile vakit geçireyim.Sen nasıl olsa konuşacaksın.Komandosun bilirsin,konuşmayacak adam yoktur,yalnızca dayanma güçleri farklıdır.Elbette anlatacaksın.
-Neyin peşindesin,belki biliyorumdur.
-Sana vaat ettiğim üç yüz bin doları alsaydın,şimdiye çoktan memleketin en güzel köşelerinde zevk-i sefa içindeydin.
-Alacak oldukta beş silahlı adam gönderdin ya mezarlığa.
-Evet ama sen de bagaja bir sürü jandarma doldurmuşsun.Bir adamımı da orada yaraladınız.
Emek ki karşılıklı güven eksikliğimiz var.Ama maalesef iş işten geçti,neden ,çünkü sen elimdesin ve benim istediğim şeyi sen biliyorsun
-Evet biliyorum ama bunu sana söylemeyeceğim.
Amerikalı sinirlenmeye başlamıştı,aniden ayağa kalktı.
-Bak salanım benim canımı sıkma,ben senin gibisini çok gördüm.Bu memleket senin gibi başçavuş müsvettelerini çok gördü ve ham yaptı.Anladın mı beni,bana vatan millet Sakarya edebiyatı yapma...
-Kral Cherci' nin mezarını arıyorsun değil mi*
-Aferin bak isteyince nasıl da akıllanıyorsun.O paralarda koordinatlar yazılı.
-O paralar kimin.
-Profesör Lost' un.
-O da kim?
-Yine soruları sen sormaya başladın.
-Az sonra ölecek bir adam için çok şey mi bu,hiç olmazsa neden öldüğümü bileyim.
Amerikalı yeniden sakinleşmiş şezlonguna oturmuştu.
-Elbette bilebilirsin.Bu adam bin dokuz yüz altmışlı yıllarda bu bölgede kazı yapan Amerikalı ekibin başı.Paraların eski olması dikkatini çekmiştir sanırım.
-Yani o paralar kırk elli yıllık öyle mi?
-Evet öyle merakını giderebildik umarım
-Biraz bu paralar nerede saklı duruyormuş...? Tabi ya o mezarın içinde...tahta yazıtlar falan hepsi hikaye.Bu para orada saklıydı değil mi.
-Aferin sana ya.
-Tabi bu para senin eline ulaşmayıp da mezarcı tarafından çalınınca Mehmet'i Süheyl i ve Ahu'yu öldürttün.Az evvelde Ahu yu öldüren usturayı öldürdün.
-Bravo,bravo sana.
-Ama bu şifrenin iki ayağı bende değil mi.Tek bilinen şifre yani o tahta parçasında yazılı olan sizi asla hedefinize götüremez.Dolayısıyla şiddetle bu iki şifreye ihtiyacınız var.
-Evet Suat beyciğim,işte mezarcının hırsı bunlara sebep oldu.O parayı çalmayıp da vakti zamanında bana getirseydi bunların hiç biri olmayacaktı.Şimdi sizde eksik kalan koordinatları söyleyince halka tamam olacak ve bilinmeyen hiçbir şey kalmayacak.
-Ben yaşamak istiyorum.
-Ah canım ah çok isterdim ama maalesef.Çok üzgünüm.
Kısa bir sessizlik oldu.
-Suat beyciğim sizi dinliyorum-değerli vaktimi çalıyorsunuz,bakınız karnım acıktı,fakat halen sizinle lak lak etmekteyim.Konuşmayacak mısınız?
-...
Amerikalı eli ile bekleyenlere işaret etti.
-İlgilenin çocuğum.
Koşarak iki azman yanına geldiler.Suat'ı çekerek yatın kıyısına getirdiler.Ellerine demir gülle bağladılar,ayaklarına da onu taşıyabilecek kalınlıkta bir urgan.Ardından bir tekme ile denize fırlattılar.Suat başaşşağı denize düştü.Kollarındaki ağırlık onu süratle aşağıya çekiyordu.Tuzlu deniz suyu ağzından burnundan girmeye başlamıştı.Ayaklarından takılı olduğu ip gerildi.Beş metre derinlikte askıda kaldı.Çırpınacak dermanı kalmamıştı.Gözleri açık yukarı baktı.Kırılarak gelen güneş ona insanların ölürken gördükleri rivayet edilen nuru hatırlattı.Artık ölüyordu ve o görülen ışık nurlar aleminin kapısıydı.Ciğerlerine sızan suyu hissediyordu.Çıkardığı hava kabarcıklarını seyretti.,ciğerlerinde hava kalmamıştı.Bacağındaki ipin gerildiğini hissetti,onu yukarı çekiyorlardı. Sudan çıkarttılar,şiddetli bir öksürük tüm bedenini kapladı,bir yandan soluk almaya çalışıyor,diğer yandan öksürüyordu.Güneş ışıklarının arasından Amerikalıyı gördü.
-Hatırlayabildiniz mi Suat bey.
Suat ancak nefesini çevirebiliyordu.
-Efendim seni duyamadım.
Eliyle yeniden işaret verdi.Suat bir kez daha Akdeniz'in mavi sularına daldı.Bu sefer ipi daha da gevşek tutmuşlardı.Başını tabana vurdu.Kulaklarında şiddetli bir ağrı,beyninin içine giriyor onu adım adım ölüme yaklaştırıyordu.Gözlerini kapattı,bilinci de artık kapanıyordu.Hayatı geldi gözlerinin önüne,yaşadığı onlarca yılı birkaç saniye içinde görüyordu işte.Çocukluğu , çelik çomak oynuyorlardı mahalle arasında,bekçinin horozu ile dövüşüyorlardı,yazlık ayakkabılarla kayıyorlardı yağan kar altında,düğünü geldi aklına,çocuğu karısı...hepsi tek sıra olmuşlar gözlerinin önünden geçiyorlardı. Bacağındaki ipin yeniden gerildiğini hisseti .Güvertenin önünde baş aşağı sallanırken yarı baygın haldeydi.Yuttuğu sular ağzından burnundan aşağıya süzülüyor ama artık öksüremiyordu.Boş gözlerle bakıyordu.Onu yukarı aldılar,güverteye sırt üstü yatırdılar.Başucunda yine Amerikalıyı gördü. Hörüldeyerek bir şeyler konuşuyordu,Suat duyuyor ama anlamıyordu.Ellerindeki ağırlıkları çözdüler.Amerikalı konuşuyordu,sözleri seçmeye başlamıştı.
-Biraz bekleyiniz,kendine gelsin sonra tekrar devam edersiniz.
Suat bir süre güvertede öyle hareketsiz yattı.Güneş tam tepesindeydi ve bedeni kavruluyordu.Kımıldadığını gören adamlardan birisi yanına geldi ,eğildi.
-Patron soruyor hatırladın mı bir şeyler.
Suat tepki vermeksizin boş gözlerle adamın suratına baktı.
-Sana diyorum be hey koca kafalı duymuyor musun beni?
Adam Suat'ın her iki kulağını da yakalamış tüm gücü ile çekiştiriyordu.Suat'ın canı çok yanıyordu ama tepki vermedi.Ona komando okulunda böyle öğretmişlerdi.Hocalarının sözleri kulaklarında yankılanıyordu 'Acı iyidir sizi diri tutar,yaşadığınızı hatırlatır.Kulak diplerinin kanadığını ve yerinden ayrılacak kadar zorlandığını hissediyordu.Yine de tepkisiz kaldı. Adam sert bir hareketle Suat'ın başını yere bıraktı,tahta tabana çarpan kafasını yan çevirdi. İşte o zaman aslında onların kıyıdan pek uzak olmadıklarını gördü.Zaten dibe daldığında da kafasını tabana çarpmasından anlamalıydı.Adamlar aralarında bir şeyler konuşmaktaydılar.Yeniden Suat ın yanına geldiler.Suat iyiden iyiye kendini toplamıştı.Ancak hiç renk vermedi.Aynı bitkinliği devam ettirdi.İki adam kollarından tutup yeniden suya attılar Suat'ı.Ancak bu kez ellerine ağırlık bağlamayı unutmuşlardı.Belki de önemsememişlerdi.Suat dibe varınca ayaklarına hamle yaptı..Kalın ip üzerindeki izbarço düğümünü basit bir hareketle çıkarttı.Düğüm çözülünce serbest kalmıştı.Nefesini ekonomik kullanmaya gayret göstererek kıyıya doğru dipten yüzmeye çalıştı.Adamlar ipin ucunun boşta olduğunu anlayana kadar iki dakika geçmişti.Suat bu esnada yirmi otuz metre kadar yol almıştı..Başını dışarı çıkarttı.Bir kaç kez hızlı hızlı nefes aldı verdi.Adamlar onu fark etmişlerdi.AK-47 lerle ateş etmeye başladılar.Suat yeniden dibe daldı.Kıyıya doğru yüzmeye devam etti.Bu kadar eziyetten sonra insan üstü bir gayret gösteriyordu.Suyun içine saplanana mermiler bir iki metre gidiyor ardından yavaşlayarak dibe düşüyorlardı.Kıyıya yakın kayalık bir yere kadar yüzdü.Dalgalar onu kayaların üstünden ardına attı.Sivri bir kayayı tutarak arkasına saklandı.Amerikalı ve adamları onun bu kadar yüzebileceğini tahmin edemedikleri için daha gerilerde arıyorlardı. Suat oyalanmadan kayayı kendisine siper alarak kıyıya doğru yüzdü.Kendini sahile attı. Adamlar şimdi Zodyak bota binmişler onu aramaya çıkmışlardı.Suat çalıların arasına saklandı.Sürünerek kendini gerilere attı.Zodyak bot dalgalardan ötürü kayalıklara yaklaşamı- yordu. Onun kıyıya çıktığını fark edememişlerdi.Bir kaya kovuğu buldu kendini içine çekti. Sık çalılıkları üstüne kapattı.Bayıldı....



KISIM 13


Güneş tesirini yitirmiş akşam olmaya başlamıştı.Suat saklandığı kovuktan başını çıkarttı. Görünürde kimse yoktu.Çalılara tutunarak ayağa kalktı.Yat'ın durduğu yerde şimdi yeller esiyordu.Sendeleyerek açığa çıktı.Kıyıya yanaştı.Gitmişlerdi.Peşini bu kadar kolay bırakacaklarını sanmıyordu.Bulunduğu yeri kestirmeye çalıştı.Bulunduğu yer Gemilik koyunu andırıyordu.Sahil boyunca keçi patikalarını takiben yürümeye başladı.Ancak yediği dayaklardan olacak adım atarken zorlanıyordu.Başında boynunda şiddetli ağrılar kramplar halinde giriyor, tüm vücudu acı ile titriyordu.Bulunduğu yerde yerleşim yeri yoktu.İki üç saat yürümek zorunda kalacaktı.Şansı yardım ederse belki bir köylüye rastlardı.Patika onu doğrudan traktör yoluna götürdü.Usul adımlarla da bir süre traktör yolunda devam etti..Bir motor sesi ile durakladı.İşte beklediği traktör arkasından geliyordu.Kenara çekildi ve beklemeye başladı.Traktör yaklaştı,yanına gelince durdu.Kupanın içinden iki köylü indiler.Suat başçavuşu tanımışlardı.Koşarak yanına geldiler.Traktör sürücüsü hem Suat'ın koluna girmeye çalışıyor hem de konuşuyordu.
-Komutan ne oldu sana böyle,iyi misin?
-İyiyim beni karakola götürün.
Bu sözlerinden sonra yarı baygın bir halde iki köylünün kolları arasında römorka bindi. Başının altına şilte koydular ,fazla sarsmadan düze inmek için yola koyuldular.Çam ağaçları boyunca devam eden traktör yolu ,kah dik uçurumların yanı başından kah ılgın akan derelerin dibinden akıyor gidiyordu.Suat aldığı darbelerin etkisi ile sayıklıyor her sarsıntı onu kabusundan bir nebze uyandırıyordu.Gün batana dek yola devam ettiler.Akşam olup da güneş dağların ardında kaybolunca onlarda yolun sonuna gelmişlerdi.Muhtarın evinin önünde durdular.Koşarak evin kapısını çaldılar.Muhtar, bebe belik sundurmada oturmuş yemek yiyiyordu. Köylülerinin telaşını görünce pek bir mana veremedi.Koşarak bahçe kapısının önüne geldi.
-Hayırdır ya ne oldu.
-Sorma muhtar bizim komutanı yaralamışlar,kasada baygın yatıyor.Beni karakola götürün diyor.
-Ne diyorsunuz ya ne olmuş ki?
Traktörün arkasına römorka doğru yürüdü.Kasanın içine baktığında yatmakta olan Suat başçavuşu gördü. Suat'da sarsıntı kesilince uyanmıştı.Yattığı yerden doğruldu.Sol gözü aldığı darbelerden ötürü iyice kapanmıştı.Açık olan gözü ile muhtara baktı.Muhtar kasaya atladı.
-Komutan geçmiş olsun ne oldu sana böyle ?
-Sorma muhtar,hiç sorma.Beni karakola götürsene.
-Tamam hemen ama bence doktora gitmen lazım senin.
-İyiyim ben bir şeyim yok,biraz dayak yedim hepsi bu.
-Tamam öyleyse ben arabayı garajdan çıkartayım az bekleyin.
Suat römorktan aşağıya indi.Kasaya tutundu.Öğleye bakarak kendini daha iyi hissediyordu.
Muhtar garajdan doblo marka arabasını çıkarttı.Suat beklemeksizin yandaki koltuğa bindi. Araba yola koyuldu.Suat karakola vardığında karısının, yardımcısı Edip'in ve Niyazi'nin kendisini endişe ile beklediklerini gördü.Arabası da karakol bahçesine getirilmişti. Jandar maların koluna girdi.Kamelyaya geldi,bir koltuğa kendini attı.Hepsi başına üşüştüler. Karısı ağlıyordu.
-Ağlama lütfen iyiyim,iyiyim.
Niyazi söze başladı.
-Abi neredesin ya ne oldu,ne bu hal?
-Herifler bana tuzak kurmuşlar,bana biraz buz getirtsenize...haber elemanım var benim bir tane
-Eee
-İşte ona nasıl ulaştılarsa ulaşmışlar,o da benle kontak kurdu.Buluşma yerine gittim.Sıkı bir çatışmaya girdik,o ustura Necmi'yi yaraladım.Ama kaçarken düştüm başımı taşa vurdum, bayılmışım....
Konuşması sık sık kesiliyor her fasılada derin soluk almaya çalışıyordu.
-Ayıldığımda büyük bir yatın içindeydim.Bu Amerikalının yatında... Benim silah ta orada kaldı cep telefonu da...Bu ustura ağır yaralanmış,Amerikalı'da vurdu onu denize attı. Bana da az işkence etmedi namussuz.
-Nasıl kurtuldun ellerinden.?
-Ellerime ağırlık bağlayıp baş aşağı suya atıyorlardı ,son seferinde elimdeki düğümü çözdüler ve farkına varmadılar.Ben de aşağıdayken ayaklarımdaki ipi çözdüm ve kıyıya yüzdüm.
-Şans senden yanaymış desene.
-Öyle ama yediğim dayağın hesabı yok.
-Büyük geçmiş olsun.Şimdi artık kaçacak yer arasınlar.Senin iyi bir dinlenmeye ihtiyacın var.
-Şu iş bitmeden dinlenmek yok.
Suat ayağa kalkmaya çalıştı.Başarılı olamadı.İki jandarma koluna girdi.Onların yardımı ile odasına yürüdü.Koltuğuna oturduğunda kendini pelte gibi hissediyordu.Telefonu açtı.Alay Komutanını aradı.Durumu ona da kısaca özetledi.Torba içinde gelen buz parçacıklarını gözünün üstüne kapadı.Ardından sahil güvenlik bot komutanını aradı.Bot on dakika içinde tarif üzerine yatı aramak için denize açılacaktı.Uluslararası sularda olmaları muhtemeldi. O kadar sopa yemişti ki yatı inceleyememişti bile. Aklında kalan sadece büyüklüğüydü.Bu güne dek gördüğü en büyük yatlardan biriydi.Bulunduğu kasabada böyle bir yat yoktu örneğin.
Suat kendi kendine söylendi.
-Şimdi artık sıra bende Amerikalı efendi.El mi yaman bey mi yaman göreceğiz.Ben bu yediğim dayağın hesabını sana soracağım.
İçi o an o kadar kin ve nefret ile doluydu ki acıyı bile hissetmiyordu.Oysa ki oldukça darbe almıştı.Çekmecesinden çıkarttığı gripin i açtı yuttu. Koyu bir kahve onu diri tutacaktı.Başı arkaya düştü.Uyumaya başladı.Odanın içinde bir takım konuşmalar duydu.Yarı baygın gözlerini açtı.Kasabanın doktoru başucundaydı.Çantasını masasının üstüne açmış yaralarını inceliyordu.Suat başçavuşun kımıldandığını görünce konuşmaya başladı.
-Geçmiş olsun Suat bey.Nasılsın?
-Sağol doktor bey seni akşam vakti rahatsız mı ettiler.
-Ne demek öyle şey mi olur.Önemli olan senin sağlığın.Yalnız pek iyi görünmüyorsun.Seni ilçedeki hastaneye götürmemiz gerek.Başından ciddi darbe almışsın.Beyin kanaması geçirebilirsin.
-Tamam gidelim ama daha halletmem gereken işler var.
-Halledersin Suat bey halledersin...
-Bak ama beni yatırmayacaksınız ben kesinlikle yatmam.
-Tamam yatırmayacağız,ama beyin filmi çekmemiz lazım. Dedim ya kritik saatler bunlar.
-İyi o zaman gidelim.
İki jandarmanın kolunda kapının önüne çıktılar.Karakolun önü kalabalıklaşmıştı.Ambulans onu beklemekteydi.
-O kadar da değil be doktorum.Bu ambulansa ne gerek vardı.
-Olsun sen gel.
Kollarından tutup kaldırarak ambulansın içine yerleştirdiler.Karısı ve Niyazi'de arabanın içindeydiler.Suat yattığı yerden doğruldu. Bakışları halen sertti.Yüzüne aldığı darbeler bile o bakışlarındaki keskinliği perdeleyememişti.Araba kıvrımlı yollarda ilerlerken kah bayılıyor,kah ayılıp sayıklıyordu.Başı sürekli dönüyordu.Niyazi ise hiç durmaksızın konuşuyordu.
-Niyazi neden hiç susmuyorsun.Zaten başım kazan gibi.
Niyazi gülümsedi.
-Uyumaman lazım.
-Bırak da az uyuyayım.Biraz dinlensem kendime gelirim.
-Olmaz.Doktor uyumasın dedi.
-Hay senin çenene...
Ambulansın etrafa yaydığı mavi ışıklar gecenin karanlığında dağlara taşlara vurup yeniden içeri doluyor,gözleri kamaştırıyordu.İlçenin dar yollarını sağlı sollu park ederek iyice daraltan otomobillerden güçlükle yol bulabilen ambulans nihayet hastaneye vardı.Acil kapısına yanaştı.Suat yeniden bayılmıştı.Sedyeye koydular.Koşar adım içeri taşıdılar.Suat'ın bu baygın hali doktoru ziyadesi ile endişelendiriyordu.Beyin tomografisi çekilmek üzere odaya alındı. Niyazi ve Suat'ın karısı dışarıda kalmışlardı.Niyazi Suat'ın karısını teskin etmeye çalıştı.
-Üzülme yenge hanım.Suat'ın bir şeyi yok.Biz yine de önlem olsun diye getirdik.Ona kalsa hiç gelmeyecekti ya. Sıkma canını oldu mu.
Her ne kadar bu sözleri sarf ettiyse de,kendisi de tedirgindi.Aslında biraz da kendisini suçluyordu. Suat'ı yalnız bırakmamalıydı.Bir medyum peşine düşmüş asıl vazifesini ihmal etmişti.Evet kesinlikle kabahatliydi.Suat'ın bu hale gelmesinden öncelikle kendisi sorumluydu.Şevval hanımın derdine düştüğü için böyle olmuştu.Suat'ın yanından bir an bile olsun ayrılmasaydı bu durumlara düşülmezdi.Olduğu yerde eziliyordu,küçülüyordu. Şu an manevi büyüklüğü ölçebilen bir aygıt olabilseydi eğer yeryüzünde onun büyüklüğünü kehle kadar ölçerdi.Oturaklardan birine oturdu.Endişeli ve uzun bekleyiş başladı....
arkası yarın.........

16 Mart 2010 16-17 dakika 39 öyküsü var.
Yorumlar