Asık Yüzlü Adam

Hayata hep mağlup başlaması bozuyordu kafasını. Hiçbir zaman mücadeleci bir insan olmamış, hep yenilen taraf olmuştu. Doğuşunda bir terslik olmalıydı, zira doğduğundan bu yana hep şanssızlıklarla boğuşup durmuştu. Belki de bir şeyi kırk defa söylemenin ceremesini çekiyor da olabilirdi. Çünkü hep içinden ne kadar şanssız biri olduğunu tekrarlar dururdu. Şimdiye kadar hayatla mücadeleyi hiç düşünmemişti. Çünkü o hep pısırık tavırlar sergiliyordu. Çekingendi, sürekli bir şeylerden, birilerinden çekiniyordu. Böylelikle elinde kalan hep koca bir boşluk oluyordu. Bu durumdan rahatsızlık da duymuyor da değildi ama yine de kılını kıpırdatmamakta kararlıydı. Belki de korkuyordu hayata karşı bir adım atmaya. Çekingenliğinin yanında korkusu da ağır basıyordu ki elinden her şey gelebilecek bu insan duygularına yenik düşüyordu. Çaresiz, bitkin, hayata ve yaşama karşı bıkkın tavırları olmasa belki mutlu bile sayılabilirdi ama şimdiye değin gülümsediğini gören olmamıştı. Mağlup olmasa bile illa ki kendini mağlup yapmaya çalışır gibi bir hali vardı her zaman.

Usanç tavırları da boy gösterirdi arada bu adamın üzerinde. Kimi zaman taşkınlık ve hiddetine yenik düşerdi, kimi zamansa gözyaşlarına yenilirdi. Bazen sebebini bilmediği şeylere hiç durmadan saatlerce ağlardı; içini çeke çeke, sanki musluktan boşalırcasına... Belki de bu davranışları yüzünden hep terk edilen taraf oluyordu. Bütün bunlardan habersiz oysa ki devam ediyordu yaşamına bu adam, ne sorguluyordu yalnızlığının nedenini, ne de görmek istiyordu bazı şeyleri.. Her daim çatık duran kaşları da bize çok şeyler anlatıyordu elbet ama bu adamın içini çözmek hiç de kolay değildi. Bazen onu anlamak için bizim de hiddetli olmamız, öfkemizi dışımıza vurmamız gerekiyordu, bazense nedensiz yere ağlamamız.. Bunlar normal insan davranışları olabilirdi fakat her gün, her saat, her dakika olumsuz yaşamanın normal insan modeline uymadığı muhakkak.

Biriyle göz göze gelmeye korkarcasına hep yere bakan bu adamın tavırlarını, hayallerini anlamak hiç de kolay değil. Onun gibi olmalı ya da onun gibi olduğumuzu hissettirmeli ki kendini bize yakın hissetsin ve dökebilsin içini. Fakat bu hiç de kolay olmayacak. Ama yine de denemenin hiçbir zararı olmaz sanıyorum.

'Merhaba.' dedim usulca yanına yaklaşarak. Ama onda hiçbir tavır değişikliği yok, işini yapmaya devam ediyordu. Duymadığını düşünerek tekrarladım sözümü. Tekrar 'Merhaba.' dedim. Bir iki dakika yine devam etti işine, ben tam ümidimi kesmiş gidecekken ince bir sesin 'Merhaba.' dediğini duydum. Döndüm, o adamsa boncuk mavisi gözleriyle bakıyordu bana biraz hüzünlü. Bir medet bekler gibiydi gözleri; biraz donuksu, maviliğinin canlılığından olsa gerek, biraz da nemlenmişti sanki. Ben bunları aklımdan geçirirken yineledi sözünü, 'Merhaba' dedi, 'Bana ne soracaktınız?'

'Hayır' dedim, 'Bir şey sormayacağım, sadece ben...'

'Benim neden bu kadar sessiz ve içime kapanık olduğumu mu merak ediyorsun?' dedi.

'Hayır, yani evet.' dedim. Bir an için beynim durmuştu ve sanki bu adam beynimi okumuş gibiydi. Gözleri hala bana çevriliydi, nemi duruyor, neminin üzerinde bir an için bir ışık belirmişti. Ve başladı kendini anlatmaya. Yaşamını, hayatını nasıl geçirdiğini, daha önce kimsenin onunla konuşmadığını, hatta herkesin ondan, onun da herkesten çekindiğini anlattı. Sanki anlattıkça gözünün ışığı daha bir parlak hale geliyordu. Ve nihayet saatler süren konuşmasının ardından ferahlamış bir şekilde evlerimize dağaldık. O gece nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum.

Ertesi gün yine aynı yerinde işleriyle oyalanıyordu. Ama bugün daha bir değişikti sanki. Yüzünde hafif, tatlı bir gülümseme, gözlerindeyse o ışığı yerli yerinde duruyordu. Uzaktan beni gördü ve yanına çağırdı. Şimdiyse habire konuşuyor, beni konuşturmuyordu. Belli ki benim ona karşı bir adım atmam onun fikirlerini, hayata karşı bakışını değiştirmişti. Ve yine belli ki bir insanın hayata karşı pozitif değerlerle bakması bizlerden, yani bütün insanlıktan geçiyordu. Demek ki kimsenin yaklaşmaya bile korktuğu bu asık yüzlü insanların da bizler gibi birer kalbi vardı. Bunu anladığım ve bir insanı bu denli değiştirebildiğim için çok mutluyum...

13 Eylül 2011 4-5 dakika 34 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • Filiz hanım siz bir kaç sıfır önde başlamışsınız öyküye.. direk içine hapseden bir akış ve bitmesin uzasın diye düşündürttü ortalarında , en son pozitivist bir mesaj.. elinize sağlık.. ben çok beğendim açıkçası👍👍👍