Avcı

Her yıl olduğu gibi yine kasaba evleri bir bir boşalıyor, kasaba yavaş yavaş hayalet bir şehre dönüyordu.
Güzel bir bahar günü at arabalarının sesleriyle sokaklar çınlıyor, üzerine denkler sarılmış at arabaları yol alırken, kimi araba üzerinde kimi yayan tarlalara göç ediliyordu.
At arabasının ağır ağır dönen tekerleklerini takip eden genç bir erkek olan Ahmet, yine göç yolunda olan bir ailenin kızıyla göz göze geldi.
Daha önce hiç görmediği kız o an aklına düştü. Kızı ve ailesini tanımıyordu fakat ilk anda gönlünde yer eden bu genç kızın kim olduğunu, nerede oturduğunu merak etmişti. Lakin herkes kendi yoluna devam etti. Bir müddet sonra yolları ayrılmıştı.

Ahmet ailesiyle tarım işi yaparken bir yandan da sahip oldukları koyunların çobanlığını da yapıyordu.
Kara avına merakı olan Ahmet akşamları tüfeğini alıp ava çıkardı, bir gün akşam vakti ava çıktı. Henüz erkendi, güzergâhını biraz uzattı.
O vakitlerde herkes tarlasından ayrılıyordu. Patika bir yolda ilerleyen Ahmet, yanından geçtiği tarlada gördüğü kızın daha önce göç yolunda gördüğü kıza benzetti.
Bir an kendi kendine olamaz, dedi.
Gece avdan döndü ama bu kafasını meşgul eden bir soru işareti olmuştu. Günün yorgunluğuyla uyuyup kalmıştı.

Ertesi sabah güneş henüz doğmadan yine koyunlarını otlatmak için kalktı.
Ahmet'in aklına önceki akşam gördüğü kız takılmıştı. Acaba gördüğü doğrumuydu?
Bu defa daha erken ava çıkabilmek için babasını ikna etmeliydi. Baba buna pek izin verecek gibi değildi.
Ama iki gün sonra kasabanın pazarı vardı. Baba pazara gider ihtiyaçları alırdı en uygun zamanda o gün olacaktı.
Ve baba pazara gittiği gün Ahmet erkenden tüfeğini alıp ava çıktı. Henüz insanlar tarlada çalışıyordu. Sakin sakin o tarlanın yanından geçiyordu ve tarlada çalışanlar arasında o kızı seçmeye çalıştı.
O anda kulübe'den bir kadın Ayşe diye seslendi, çalıştığı yerde doğrulan kızın o kız olduğunu gördü Ahmet ve isminin de Ayşe olduğunu da öğrenmişti.

Ahmet her fırsatını bulduğunda ava çıkıyor ve güzergâh olarak ta bu yöne gidiyordu. Ahmet'in bu ilgisinden habersiz olan Ayşe ve ailesi sıklıkla gördükleri bu genci merak etseler de vurduğu tavşan ve diğer avlar hiçbir şüphe uyandırmıyordu.
Ahmet bir yandan Ayşe'yle tanışmanın yollarını arıyor ve sıklıkla bu yöne gittiği için de Ayşe'nin ailesinin kuşkulanmasından korkuyordu.
Aslında Ayşe'nin babası daha önce oralarda hiç görmediği ve sıklıkla tarlalarının yanından geçen gencin kim olduğunu her ne kadar avcı olsa da nerede oturduğunu ve kimlerden olduğunu merak etmişti.
Ahmet akşam vakti yine tüfeğini alıp ava çıktı bir türlü Ayşe'ye yanaşamıyordu. Tarlanın kıyısından geçerken Ayşe'nin babası yol kıyısında çalışıyordu. Ahmet selam verip kolay gelsin demek durumunda kaldı. Ayşe'nin babası başını kaldırıp selamı aldı ve uğur ola evlat dedi, Ahmet ava gidiyorum diye cevap verdi.
Ama yine Ayşe ile karşı karşıya gelip tanışması mümkün olmamıştı.
Ertesi akşam Ahmet yine tüfek kuşandı ava çıkacaktı. Fakat herkes her akşam ava gitmeye anlam veremiyordu artık. Ahmet'in annesi oğlum her gün av olur mu her gün av hayvanı yenir mi ya diye serzenişte bulunsa da Ahmet yine yola revan oldu.
Tarlanın kıyısından geçiyordu ki Ayşe'nin yolun kıyısında çalıştığını gördü bir an kolay gelsin demeyi düşündü, fakat nasıl bir tepki alacağını da bilmiyordu. Üstelik her şeyi bir anda berbat edebilirdi.
Yolda ağır ağır ilerlerken Ayşe o anda ayağa dikildi ve birden yoldan geçen avcıyı gördü daha önce olduğu gibi yine göz göze geldiler. Ayşe'de bu gencin simasını unutmamıştı ama onun için hiçbir önemi yoktu. Ayşe tekrar eğilip çalışmaya devam etti.

Ahmet bir şekilde Ayşe'yle konuşmalıydı. Bunun içinde Ayşe'yi yalnız denk getirmesi şarttı. Şansını birde gündüz denemek istedi.
Ahmet'in babası yine pazara gitmişti Ayşe'nin babasının da pazara gitmiş olabileceğini düşündü öğlen vakti eşeği alıp oduna gitti.
Ayşe'lerin tarla kıyısından geçiyordu o an Ahmet' gün doğmuştu çünkü Ayşe'nin babası da pazara gitmişti ve ailenin diğer fertleri de komşularında gezmekteydi.

O sırada kuyudan su çeken Ayşe Ahmet'le bir kez daha göz göze geldi. Ahmet için büyük fırsattı Ayşe'ye seslenip su istedi. Ayşe maşrapa dolusu suyu Ahmet'e uzattı. Suyu içtikten sonra maşrapayı elinde tuttu ve uzun uzun Ayşe'nin gözlerine baktı, gülümsedi. Ayşe çekingen bir sesle maşrapayı verir misin dedi.
Ahmet bu fırsatı belki bir daha bulamayacaktı. Bir an kendini toparladı ve Ayşe'ye bildiği halde adını sordu. Ayşe adını söylemedi. Ahmet kısa bir sohbet yapması gerekiyordu. Aklına ilk gelen kasabanın neresinde oturuyorsunuz diye sordu. Ayşe yine sessiz kalınca göç yolunda sizi görmüştüm siz beni gördünüz mü dedi. Ayşe başını salladı Ahmet Ayşe'yi daha fazla sıkmak istemedi hoşça kal deyip yola revan oldu.

Ahmet'in Ayşe'nin babasıyla selamlaşıp tanışmıştı ama bu işini bir yandan kolaylaştırırken bir yandan da zorlaştırıyordu.
Artık mutlaka bir şekilde Ayşe'ye açılmalıydı ve kesinlikle şüphe uyandırmamalıydı.
Birkaç gün ava gitmedi güzel bir plan yapıp bu defa niyetini söylemeliydi. Bunun için yine kasabanın pazarının olduğu günü seçti ve Ayşe'nin tarlada olduğu bir saatte onu görme şansı daha fazlaydı.

Yine daha erken saatte tüfeğini alıp usulca çıktı Ayşe'lerin tarlaya yaklaştıkça heyecanı artmıştı, daha önce hazırladığı mektubunu kibrit kutusunun içine koymuş ola ki Ayşe'ye konuşamazsa ona verecekti.
Ve düşündüğü gibide oldu Ayşe'nin babası bu hafta pazara gitmemişti. Ama Ayşe tarlada çalışıyordu. Ahmet bu konuyu daha fazla uzatmak istemiyordu. Yapabileceği tek şey kalmıştı. Yoldan geçerken fırsatı kollayıp kibrit kutusunu Ayşe'nin önüne attı ve yoluna devam etti.

Ayşe Ahmet'in niyetini tabi ki iyice anlamıştı. Kibrit kutusunun da boş olmadığını tahmin edebiliyordu. Eğilip usulca kibrit kutusunu yerden aldı. Cebine koyduğu kibrit kutusunu eve gidince açacaktı.
Evde üstünü değiştirirken kibrit kutusunun cebinden düştüğünü fark etmemişti. Kibrit kutusunu bulan kardeşi de kutu boş diye çöpe atmıştı. Kibrit kutusunun kaybolduğunu fark eden Ayşe telaşlanmıştı. Neyse ki çöp dökmeye gittiğinde kibrit kutusunu buldu hemen açıp okudu. Zaten Ahmet'in gözlerindeki ifade de ilan edilen aşk kelimelerle de dile gelmişti.
Ahmet bir sonraki defa Ayşe'yi yalnız gördüğünde çekinmeden yanına yanaştı ve artık açıkça konuşma cesaretini de kendinde buluyordu.

Bir kez daha sözlü olarak Ayşe'yle arkadaşlık etmek istediğini söyledi. Ayşe'de Ahmet'ten hoşlanmıştı. Artık sık sık buluşup konuşuyorlardı. Birbirlerine âşıktılar. Yazın sona ermesiyle kasabaya dönülmüştü. Buluşmaları zorlaşsa da her fırsatı değerlendirip görüşüyorlardı.

Fakat Ahmet'in askerlik çağı gelmişti, bu konu her ikisini de düşündürüyordu. Ahmet askerdeyken evlenme çağına gelen Ayşe'yi isteyen olabilirdi. Bunu göz ardı etmek istemediler. Ahmet konuyu ailesine anlattı. Ahmet'in babası konuya pek sıcak bakmadı, fakat Ahmet'in ısrarlı tutumuyla Ayşe'yi istemeye gittiler. Ayşe'nin babası her ne kadar tanrı misafiri olarak kabullense de Ayşe'yi vermeyeceğini hemen beyan etti.
Haberi alan Ahmet ve Ayşe çılgına dönmüştü. Babanın katı tutumu karşısında çare aramaya başladılar. Ahmet eskisi gibi göz önünde dolaşamıyordu artık.

Bir gün her şeyi göze alıp Ayşe'nin evlerinin etafında dolaşmaya başladı. Ayşe'yle buluşmak istiyordu. Şansına Ayşe komşularına gitmek için evden çıktı. Ahmet'i karşısında görünce şaşırıp kalmıştı babası görse her ikisi içinde daha zor bir hal olacaktı. Ahmet yanına yanaşıp gece buluşmalarını istedi. Gecenin geç saatlerinde buluştular, Ahmet ?askerliğim yaklaştı ne yaparız diye sordu? Ayşe'de olabilecekleri hesaplıyordu, onu bir isteyen olsa babasına itiraz edemezdi. İşi şansa bırakmak istemeyen Ahmet Ayşe'yi kaçırmayı düşünüyordu.
Bir başka gece yine buluştular, Ahmet ?kaçalım Ayşe, diye teklif etti. Önceleri bu teklife sıcak bakmayan Ayşe nihayetinde başka bir çözüm olamaz diye razı oldu.

Ahmet askere gitmeden iki ay önce Ayşe'yi kaçırdı. Bu olay aileler arasında gerginliğe sebep olsa da olayı herkes kabullenmek durumundaydı. Ahmet askerlik sülüsünü aldı evinden ve Ayşe'den ayrılık zamanı gelmişti. Ahmet valizini hazırlayıp yola revan oldu. Ayşe ise Ahmet'in ailesiyle birlikte kalmıştı.
Ayrılık her ikisini de yıkmıştı. Ayşe kısa bir zaman sonra kendinde bazı rahtsızlıklar hissetmeye başladı, doktorun tetkikleri neticesinde hamile olduğunu öğrendi. Hemen bir mektupla Ahmet'e baba olacağını müjdeledi. Ahmet bunu öğrenince sevincinden çıldırmıştı ve geçen günlerde Ayşe'nin hasreti çekilmez hale gelmişti. Ahmet bir çılgınlık yapıp firar etti. Aslında bu yaptığı onu zora sokmuştu.
Eve gittiğinde onu karşısında gören Ayşe ve ailesi şaşkındı. Hemen ertesi gün inzibat evlerini kontrole gitmişti. Bir iki gün saklanan Ahmet teslim olmak zorunda kaldı.

Sıkıntılı bir şekilde askerliğini tamamlayıp evine dönmüştü. O askerdeyken bir kız bebeği olmuştu. Aradan geçen yıllarda arka arkaya daha beş kızları olmuştu. Fakat Ahmet bir erkek çocuk özlemi çekiyordu. Ayşe yine hamileydi. Hamilelik süresinin sonlarına doğru Ahmet'in heyecanı ve umudu artıyordu bu defa bir erkek bebeği olacağı içine doğmuştu adeta.
Ayşe'nin sancıları başlamıştı, Ahmet hemen bir koşu ebeyi alıp geldi.
Kısa bir süre sonra müjde geldi, Ahmet'in bir oğlu olmuştu. Ahmet sevincinden havalara uçuyordu. Bebeğe bu süre içinde kaybettiği babasının adını verdi. O yattıkça senin ömrün uzun olsun oğlum dedi.

Geçen yıllar çocuklar büyüyor Ahmet kızlarını bir bir evlendiriyordu. Oğlu da artık bir delikanlıydı. Bir akşam geç saat olmasına rağmen eve dönmemişti. Eve yanaşan arabadan çıkan bir adam Ahmet'e seslendi, Ahmet adamın yanına gitti. Bu adam sivil bir polisti. Ahmet'e bizimle gelmeniz lazım dedi. Ahmet telaşlandı, bir sorun olduğu belliydi. Polis'e ne olduğunu sorsa da cevap alamamıştı. Araba hastaneye yöneldi Ahmet iyice telaşlandı, hastaneye girdiğinde dünyası yıkılmıştı, oğlu trafik kazası geçirmiş ve hayatını kaybetmişti.

Bu acı aileyi yıkmıştı. Ahmet dünyasına küsmüş yaşamaktan tat almaz hale gelmişti.
Yıllarca yoksulluğa ve her türlü acıya göğüs geren, dayanan Ahmet bu acıya dayanamamıştı.
Evinde otururken kalktı, yıllarca ava gittiği tüfeğini duvardan indirip intihar yolunu seçti.

23 Ocak 2013 10-11 dakika 30 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar