Beyefendi

Az önce dahil olduğum banka kuyruğundan ayrıldım. Artık o sıradaki dangalakların hepsi benim için bir aptal sürüsü… Saatlerdir öylece, hiçbir tepki vermeden, kaderlerine razı bir biçimde kaldırıma dizilmiş, bir yığın ahir zaman acemisi, -ya da “dirilmek” sıfatına bir önceki zaman diliminde nail olmadıklarından- büsbütün “hiç”ler ordusu, bu p.çler bütünü, dikilmiş bekliyorlardı. Ne aceleleri vardı ki? benden daha önemli ne işleri olabilir bu sümsüklerin? Birbirlerinin popolarını izleyip dursunlar. Hem benim gibi akıllı ve kurnaz olsaydılar, onların da bu banka da çalışan bir ahbapları olurdu. Biz o pastaları, börekleri, halı saha maçlarını bu memur tayfasıyla sevabına yapmadık ya, elbet bir karşılığı olacaktı. Belli ki bunların hepsi saf, böyle ince işlere akılları ne ersin? Vah ki Kemal Bey aklıma gelmeseydi ne yapardım? Bunlarla boş yere hemhal olacak, sırada zaman geçsin diye Orta doğu gündemi ya da belediyenin vaktinde toplamadığı çöpleri mi konuşacaktım… Ha! ha! ha! Bir keresinde yine böyle bir hale kalmış da nasıl da kendimi kaptırmıştım. Suriye meselesinden girip, sular idaresinin devredilmesine, belediye başkanlığı seçimlerden parlamenter sisteme kadar televizyondan duyduğum ne varsa salya sümük anlatmıştım. Hatta araya biraz da birkaç egzotik kelime katmıştım ki; ortamdaki şaşkınlıkla karışık -haa sesleri iyice pekişsin, ben de kendimi bir televizyon kutusundan farksız hissedebileyim. Neticede burada yaşanılan ne varsa, akşam evde ya da Gülhane’deki lokalde rakıya eşlik eden savruk bir kahkahaya meze olacaktı. Tatlanmalıydı… Yazahaneden çıkarken, Kemal’le tekrar karşılaştık, (paramı çektiğim için, o ib.ede Kemal’di artık)el salladı, ben de minnetle gülümseyerek, başımı hafifçe öne eğdim. O öküzlerin hepsi de gördü. Görsünler efendi! kafaları bassaydı da yol yordam öğrenselerdi. Bu yaştan sonra koca koca adamlara nasihat verecek değilim ya! Hem ne öyle kötü kötü bakıyorlar ki? Allah bilir içlerinden; bak şu köftehora, sıramızı kaptı, işini de gördü diyorlardır. Şu en arkadaki kare gömlekli de az önceki konuşmamızı hatırlatıp: “bir de adaletsizlikten dem vuruyordu şerefsiz” diye önündekileri gammazlıyordur. Hadi oradan be! hem deseler ne olacak? Bunların şikayetleri var da Kemal Beyleri var mı?

Kemal’in arkadaşı güvenlik de sanki beni duyuyormuş gibi ellerini sallayarak; alaycı bir tavır takınmıştı.

Bana bakıp, kaşlarıyla kuyruğu göstererek:

- Ölme eşeğim ölme! diyordu.

Bankadan çıkınca, Sirkeci’ye kadar yürüdüm. Hava güzeldi, biraz kemiklerimi ısıttım. Yoksa, enayilikten yol yürüyecek değildim ya. Allah’a şükür şu avanaklar gibi değilim, apartmanımda taksisi olan bir Kemal Bey daha var. Bahçeye o basketbol potasını oğlunun hayrına kurmadım ya. Elbet şimdi çağırsam, o da beni şıp diye alıp hastaneye bırakır. Ne olacaktı yani? Bu kafasızlar gibi vasıtadan vasıtaya un çuvalı gibi devrilip duracak mıydım? Peh!

Rahiya'yla hastanenin önünde buluştuk. İki gün sonra ameliyatı vardı ancak bugün birdenbire ağrıları artmış, balkonda çamaşır asarken de yığılıp kalıvermiş… Bir şey olacağı yok ya. Ah o komşular yok mu? O nefesi fesatlar… Bu karı da tıpkı onlar gibi bayılıyor pespayeliğe… Hep bir mağdurluk, hep bir mahcupluk… Altı üstü bir baş ağrısı be! Ölecek değilsin ya! Hem sen iyi olmayacaksın da kim iyi olacak? Teyzenin oğlu Kemal, doktor değil mi? Bir telefonuna bakar…

Rahiya böyle ufak işlerde Kemal’i aramak istemiyordu.

– Hem hasta olduğumu duyunca üzülür çocuk.

Saçmalama Rahiya, ne yani? beni Muhtar Müfit gibi hastane köşelerinde mi bekleteceksin? Oldu… İstersen, çaycı Ömer’in çırağıyla da sabah poğaça sırasına gireyim.

Rahiya, cahil kadındı. Bütün bu aklı ermezlerden farkı yoktu. Ne olacaktı tabi? Topalla gezersen aksamak öğrenirsin.

Hastaneye girince Kemal Bey’i (Doktor Kemal’i) sordum. Çok sevdiği, yakın bir akrabası olduğumuzu da ekledim. Söyleyeceğim tabi. Bu boşların kafası bundan anlar. Bunların gözünü korkutacaksın! Azıcık bir mağdurluk gösterirsen, Bey’siz takılırsan hemen tepene çıkarlar… Biz neler gördük neler? Bu Rahiya’nın aklı ermez, bilmez. Hey gidi hey! Bey’sizlik düşman başına!

Biraz sonra Kemal’i gördük. Haber vermişler, hemen koşup gelmiş. Ah dedim içimden: Muhtar Müfit burada olacaktı ki; çatlardı yeminlen! Daha geçen ay ilaç yazdırmak için gitmişti de iki satırlık yazıyı salak gibi gün boyu beklemişti. Beklesin! Hak ediyor o mendebur! Ona üzülmüyorum. Aklı olaydı da karısını da tüpçü dükkanından sigortalı gösterseydi! Şimdiye emekli maaşı yiyordu! Oğlunun arkadaşı Kerim var hem. Babası Kaymakam değil miydi o pi.in? Oğlu içki içiyor diye kızıp evden atmasaydı. Saksıyı çalıştırsaydı. Bir Kemal Bey’i onun da olurdu.

Rahiya bitkindi, ayakta zor duruyordu. Kemal’in direktifiyle koluna girdiler, bir süre sonra sedye gelince hızla götürüldü. Rahiya’yı öyle bitkin, öyle solgun görünce yine inanmamıştım. Bu aç köpek, bu Beysiz şerefsizlerden öğreniyor bunları diyordum. Bunlar koy vermeyi iyi bilirler! Ama Kemal Bey’i de ümitsiz, tarumar vaziyette görünce sesim titredi. Şaşırmıştım. Kemal Bey nasıl üzülür? Üzülmüşse de mutlaka buna değer bir şeyler vardır.

Daha önce üzülen bir Kemal Bey’e rastlamamıştım.

Koridor boyunca, bir uçtan bir uca birbirimize yürüdük. Yakınlaşınca önümde durdu, yavaşça omzuma dokunarak: “Ameliyata girecek” dedi.

İş ciddiye binmişti. Bir yandan üzülüyordum ama bir yandan da içimde nedensiz bir sevinç oluşmuştu.

Çünkü bizim Kemal Bey’imiz vardı. Muhtar Müfit’în ya da Rahiya’nın koluna giren hemşirenin bir Kemal Bey’i yoktu. Bu çok büyük bir şanstı ve bunu ben akıl etmiştim. Yoksa bu aptallar, bu boş yaşarlar, bidonlar gibi olsaydım ne olacaktı? Kim bize bakacaktı? O kokuşmuş karılar çoktan helva kavurur, mevlit yapardı Rahiya’ya… Ah Rahiya Ah! Bak gör, ne büyük kocan var!

Rahiya, ameliyata götürülürken sakindim. Çünkü Kemal’e güveniyordum. Bir keresinde rahmetli annem hastalanmıştı da doktor doktor dolaşmıştı, hiçbiri iyi edememişti. O banka kuyruğundaki böcekler gibi kıvranıp durmuştu hastane köşelerinde. Nihayet Rahiya’yla evlendik de Doktor Kemal’i tanıdık. Şıp diye iyileştirdi nar yanaklımı… Mekânı cennet olsun… İnanıyorum, bu Kemal Rahiya’yı da iyi edecek.

Derken, koridora alelacele bir sedye girdi. Tüm hastane teyakkuzdaydı. Hemşireler, hasta bakıcılar, doktorlar… Sedyenin etrafında resmi bir geçit edasıyla dikildiler. O ara Kemal’le göz göze geldik. Gözlerini kaçırdı. Koridora giren kalabalıkla birlikte, mavi takımlı bir adam da gelmişti. Kemal’in yanındaydı. -Muhtemelen bu sedyedeki ahmağın yakınıydı- konuşuyorlardı. Rahiya’ya baktım, bitkindi, acı çekiyordu. Ameliyat giysilerinin içinde bunalmıştı ama terleyecek hali bile yoktu. Kemal Bey’in söylediğine göre durumu acildi. Ama şimdi onunla göz gözeyken bunu bir tek ben biliyordum.

Tekrar baktığımda Kemal’i göremedim. Koridor hareketlenmişti. Ama Rahiya’yı düşünen olmadı. Bütün hareketlilik o yeni gelen sedyedeki pez…kteydi. Vay şerefsiz vay! dedim. Kim bilir ne hinlikler etti de korkuttu bu çakalları. Bunların ciğerini bilirim ben! Köpekler! Sedyedeki ölüden bile korkar bunlar!

Hareketlilik devam ediyordu…

Bir müddet sonra, kapının önünde dikilen Necati’yi gördüm. Necati, Kemal Bey’in yardımcısıydı. Sekreterliğini yapıyordu. Sessizce kulağına eğilip; mavi takımlı hödüğü sordum. “Kemal Bey” dedi. Sedyedeki de onun yakını, şimdi onu ameliyata alacağız.

-Ne diyorsun Necati! dedim. Rahiya’nın durumunu bilmiyor musun? …

- Kim bu .t oğlu?

Yüzündeki ifade serinleşti:

- “Üzgünüm, Kemal Bey’in kesin talimatı var.”

Bu Necati eskiden beri böyle korkak, mıymıntı, sünepe bir aymazdı. Birisi aba altından sopa göstermesin hemen dudağı uçuklar, yelkenleri indirirdi. Tam bir görev adamıydı, öyle fırtına da korsanlıkmış, ona göre değildi. Biraz bağırıp çağırsam, hemen sinecekti. Daha ne…

Kızdım… “Kemal Beyse Kemal Bey Necati! Bizim de bir Kemal Beyimiz var elbet, ne olmuş…

Necati’nin o donuk suratı birden yumuşadı, giderek alaycı bir gülümseme edindi:

-Ne olacak, sizin Kemal Bey, Kemal Bey olmasına da

Onunki “Beyefendi” …

12 Nisan 2021 7-8 dakika 4 öyküsü var.
Yorumlar (3)
  • 3 yıl önce

    Güzel bir yazı okudum, kutlarım kaleminizi. Sevgiyle.

  • 3 yıl önce

    Beyefendi olmanın farkı güzel bir yazım diliniz var kutlarım Fatih bey

  • 2 yıl önce

    Güzel bir yazı ve çokça gerçek.