Bir İskoç Masalı

Atımı en yüksek tepeye hızla sürüyordum, nihayet tepeye ulaştığımda şahlanan atımın boynunu okşayarak sakinleştirdim. Dönüp sahip olduğum toprakları gururla seyrederken bu kale, ormanlar, bu topraklar bana ait diye kendimle övünmeden edemedim. İskoçya'nın en güçlü askerleri benim adamlarımdan oluşuyor, klanımdaki herkes bana koşulsuz bir sadakatle bağlı kalıyordu. Bir bey olarak onların hepsiyle ayrı ayrı gurur duyuyordum.
Ne kadar süre o tepede durup halkımın bana olan ihtiyaçlarını düşündüm bilmiyorum, nihayet kaleye vardığımda hava kararmaya başlamıştı. Kaleden içeri girdiğimde gaydalardan tüm İskoçya'nın ulusal marşı ilan ettiği Flower of Scotland'ın nağmeleri tüm kalede yankılanıyor, emrimdeki askerler ve halkım eğlenerek biten günü kutluyorlardı.
Ev halkının toplandığı salona girdiğimde aşçı telaş içinde koşarak yanıma geldi.
'Hoş geldin beyim, uygun görürseniz sofrayı hazırlatayım mı?'
'Kalenin hanımı nerede?'
'Zehra Hanım odasında sizin gelişinizi beklemekte, çağırtalım mı beyim.'
'Lüzum yok. Yarım saate kadar yemek hazır olsun.'
Sevgili Zehra, o ki girdiğim her savaştaki zaferimin tek nedeni. Yıllar boyu savaş meydanlarında mücadele etmekten her zaman büyük keyif almış olmama rağmen, Zehra karım olduktan sonra artık savaşlara gittiğimde tek amacım karıma, Zehra'ma kavuşabilmek için mücadele etmekti. Sabırsızlıkla merdivenleri çifter çifter tırmanıp nihayet odamızın kapısına vardığımda hala heyecanlıydım, kapıyı açıp içeri girdiğimde dünya güzeli karımın aynanın karşısına geçmiş, benim renklerimi kuşanmış, beline kadar uzanan saçlarını benim sevdiğim gibi açık bırakmış tarıyordu. Bir insanı her gördüğünüzde bir kez daha âşık olmak mümkün müdür bilmiyorum ama Zehra'nın bana yaşattığı duygu tamamen bu. Aynada gözlerimiz birleşti.
'Hoş geldin kocam.'
'Hoş buldum karım, özledim seni.'
'Bende seni özledim kocam, uygun görürsen hemen yemeği hazırlamalarını buyurayım.'
'Yarım saate kadar hazırlayacaklar.'
'Birde benim işlerimle uğraşarak kendini daha fazla yorma beyim.'
'O zaman sana bu kabahatinin üzerini örtmen için yirmi dakika veriyorum.'
Kıkırdayarak yanıma gelen karım, üzerimdeki geleneksel kıyafetimde görünmeyen bir toz tanesini silkeleyip,
'Yirmi dakika size yetmez beyim yemekten sonra kendimi sana affettireceğim, şimdilik banyonu hazırlatıp senin rahatlamanı sağlayalım.'
'Aslında gölün soğuk suyunda yıkanmayı tercih ederim.'
'Ama ben gölde sana yeterli ihtimamı gösterip rahatlamanı sağlayamam kocam' diye itiraz ettiğinde karımın teklifini kabul ettim. Nihayet odaya sıcak sular getirilip hazırlıklar yapıldığında, buharı tüten suya kendimi bırakmak benim için büyük keyif olmuştu. Sevgili karım büyük bir ihtimam gösterip her yerimi yıkadıktan sonra ?ki bu epey zaman alan ve eziyetli bir süreçti, sonunda sudan çıkabildim. Üzerimi giyerken elbette Zehra karım olarak beni giydirme görevini üstlendi. Renklerimi taşıyan kiltin pililerini usta ellerle katlayıp, kuşağını omzuma atıp nihayet broşla tutturduğunda aşağı inmek için hazırdık.
Salona indiğimizde tüm ev halkının bizi beklediğini fark ettim, hemen başköşedeki yerimi alıp yemeğe başlayabileceklerini duyurdum. Herkes neşeyle yemeğini yerken birden dış avluda bir karmaşa baş göstermişti. Ne olduğunu anlayabilmek için en sadık askerim Hamdullah'ı bakması için gönderdim, aradan geçen beş dakikanın sonunda Hamdullah ve yanında daha yeni bıyığı terlemiş çömez askerlerden Ethem ve mutfak işlerine yardımcı olan Feride içeri girdi.
Hamdullah'a açıklama beklediğimi bekleyen bir bakış attım.
'Ethem ve Feride ile ilgili bir sorun var beyim.'
'Nedir senin bir başına halledemeyip, benim vaktimi almanı gerektirecek bu sorun?'
'Beyim Ethem ile Feride samanlıkta...' Hamdullah biraz kızarıp bozardıktan sonra sözlerine devam etti.
'Samanlıkta uygunsuz vaziyette Feride'nin babası Hüsamettin'e basılmışlar. Hüsamettin'i bu hengâmeden uzak tutmak için dışarıda kalmasını buyurdum.'
'İyi etmişsin' diyip iki gence şöyle bir baktım.
'Feride, evlenmeden bir erkekle birlikte olmanın onur kırıcı bir davranış olduğunu ve daha sonra bunun seni istenmeyen kadın yapacağını biliyorsun değil mi?' diye sordum.
'Biliyorum beyim.'
'Peki, sen asker yaptığın şeyin yanlışlığını kabul ediyor musun?'
'Seviyorum Feride'yi beyim, ben yanlış bir şey yapmadım.'
'Bana karşımı geliyorsun sen.'
'Hâşâ beyim.' Her ne kadar öfkelensem de delikanlının aşkını savunması, bunun için bana karşılık vermesi hoşuma gitmişti. Demek ki genç kızı kullanıp atmak değildi amacı, sevgili karımda bu şekilde düşünmüş olacak ki,
'Konuşabilir miyim kocam?' diye benden izin istedi, bir baş hareketiyle onay verdim.
'Belli ki bu gençler birbirlerini sevmiş ve aşklarını bedenleriyle bütünleştirmek istemişler, siz olsanız sizde aynı şeyi yapardınız.' Ki bizde karımla evlenmeden önce bunu yaşamıştık, yapmıştık. Zehra sözlerine devam ederken ben kendimi o gecenin hayalinden sıyırmaya çalışıyordum.
'Vereceğiniz karar ne olursa olsun, birbirini seven iki insanın arzusunu göz önünde bulundurarak bu kararı vermenizi rica edeceğim.' Ah sevgili karım bilmez mi ki ben aşka karşı sonsuz saygı duyan bir adamım. Bir süre elim çenemde düşünüyormuş gibi yaptım, nihayetinde bu eziyetli bekleyişi hak etmişti iki sevgili.
'Ethem, bir hafta içinde tüm hazırlıklarını tamamlayıp Feride ile evleneceksin. Bu düşüncesiz davranışından dolayı babasına üç büyükbaş hayvan vereceksin.' Delikanlı ağzı kulaklarında,
'Ferman senin beyim' diyerek geri çekilirken,
'Bahattin, kalk işe geç kalacaksın' diye biri adımı söyleyip kaburgalarımdan parmaklarını geçirmeye çalışıyordu. Kimdi bu destursuz benim bedenime dokunan, bir homurtu koyuverdim dudaklarımdan.
'Ay Bahattin deli etme beni kalk ölüm uykusuna mı yattın.' Uykumu ne uykusu... Derken birden gözlerimi açıverdim.
'Nihayet uyandın seni uyandıracağım derken ses tellerimden oluyordum neredeyse. Nedir bu kadar uyku yahu?'
'Ne uykusu?'
'Aloooo, Bahattin iyi misin sen? Hala rüya görüyorsun galiba uyanda kalk işe git, zaten seni uyandıracağım derken sabah uykumdan oldum. Şşşş uyandın mı? Burada mısın?'
'Yok, burada değilim ben Zehra.'
'Ne diyorsun yahu, burada değilsen neredesin?'
'İskoçya'daydım. Topraklarım, klanımla beraber heybetli bir İskoç beyiydim rüyamda' diyerek kısaca rüyamı anlattım.
Allah'ım inanamıyorum, bütün bunların rüya olduğuna. Gözlerimi açtığımda beni yıkayıp temizleyen Zehra yerine, beni uyandırmak için uyandığında homurdanan bir Zehra vardı. Sürekli kendi isteklerini dikkate alan Zehra, beni hiçe sayıp hayatın merkezine kendini koyan Zehra. Bu Zehra'ya o kadar gıcık oluyorum ki, rüyalarımda kendimi bir bey, onu da yanımda her dediğimi yapan bir kadın haline sokuyordum. Ona olan sevgim, aşkım elbette yok olup gitmiş değildi karımı seviyor, onun bir dediğini iki etmiyordum ama bu beni onun ve çevremdekilerin gözünde kılıbık olarak adlandırmaya yetiyordu. Kimse bilmiyordu ki ben rüyalarımdaki Zehra'ya beylik yaparak da mutlu oluyordum. Düşüncelerimden Zehra'nın sözleriyle koptum.
'Ne yani rüyanda İngiltere kıralı, Amerikan başkanı olmak yerine etek giyen bir İskoç beyi olmayı mı seçtin. Normal değilsin sen Bahattin.'
'Etek değil onun adı KİLT.' Gerçek hayatımdaki bu kadın bey olan kocasının giydiğinin kilt olduğunu bile bilmiyordu.

16 Ağustos 2013 7-8 dakika 37 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (4)
  • 10 yıl önce

    devamını istiyorum lütfen ama...dua ile harikasın ...

  • 10 yıl önce

    Bahattin'i bir daha rüyaya yatırmak lazım :) Teşekkür ederim filiz hanım.

  • 10 yıl önce

    rüyalar.. kabuslusundan olmayınca, karabasan basmayınca ne kadar keyifli oluyor değil mi.. zehra haklı ama.. iskoç beyi olacağına kral olsaymış bahattin:)).. bir kadının kocasına her zaman lafı vardır diyeyim.. yalnız bu güzel rüyalar hep uyanmaya yakın oluyor.. belki yarı uyanık, rüyamıza hakim olabildiğimiz bir zaman dilimi olduğu için bu rüyaların güzel oluşu.. genede uyanmak kötü.. gerçek hayattan bambaşka olan, o diyarlardan kopmak acı.. hele ki bir zehra dürtüklüyorsa..:) tebrikler.. güzel öyküydü..

  • 5 yıl önce

    Günün öyküsünü ve yazarımızı kutlarız👑