Bir Muma Ateş Olmak mı Yanan Ateşe Dokunmak mıdır Aşk
Kalp midir insana sev diyen, yoksa yalnızlık mıdır körükleyen? Diye başladık insan hikayelerinin bir yenisine. Şahin Amca şimdi 83 yaşında. Bükülmüş beli, birkaç kez durmuş çalışmış yorgun kalbi, Karadeniz'in mavisi gibi gözleri olan bir adam. Öğretmen emeklisi. Yedi göbek Bartınlı.
Bütün öğrenim hayatını Bartın'da bitirmiş. Üniversiteyi Ankara'da eğitim fakültesini tamamlamış. Kozcağız'da tanıdım Şahin Amcayı. Onların deyimiyle goccuvaz da yani. Yine bir gün alıp başımı gittiğim zamanlardı. Ben köy kahvehanelerini çok severim. Onlardan birine girdim bugün de. Kahvehaneye yabancı birinin girmesi orada oturanları biraz tedirgin etse de alıştım artık. Boş boş bakan meraklı gözlerin hapsinde selam verip oturdum bir sandalyeye. Kravatlı rengi solmuş takım elbisesiyle bir amca geldi yanıma. Hoş geldiniz dedi, izin istedi oturdu yanıma. İşte bu yakışıklı adam yazımın kahramanı Şahin Amcaydı. Hemen bir solukta anlattım gelme nedenimi. Oooo dedi tam yerine geldin burada hikaye çok Emre Bey dedi. O zaman bugün kısmetli günümdeyim desenize dedim. Gülüştük. Öyle öyle dedi. Çay istedik, önce iki tane sonra beş tane daha. Zira sandalyeyi çeken yanaştı yanımıza. Beş insan beş yeni hikaye dedim kendi kendime. Şimdi Eski Hamidiye Köyündeyim.
Çaylar içilirken Şahin Amca şurada az ötede Kavaklık Mahallesinde gördüm Gülizar’ı diye başladı söze. İlkokulu, liseyi beraber okuduk. Lisedeyken depreşti sevdamız. Nasıl oldu diye sordum, yani nasıl anladın sevdalandığını. Bakışıyorduk dedi. Zaten gerçek sevdalar gözlerle başlar. Gözlerle sevmeli insan, bakışarak sevmeli dedi. Köy yeri buralar. Öyle el ele gezilmez laf olur diye korkulurdu. Çeşme başı, dere kenarı buluşma yerlerimizdi. Ama dediğim gibi kaçak göçek. Bir gün hasat zamanıydı. İmece yoluyla herkes bir başkasına yardıma giderdi. Öyle bir zamanda yanımdan geçerken seni seviyorum demiştim. Gülizar heyecan yapıp sırtındaki yükü düşürmüştü. Düşen saman balyasını yerden almaya çalışırken o ceylan gözleriyle yüzüme baktı ben de dedi ürkekçe. Ne yaptın dedim, Ne yapacam hemen anamı babamı yolladım evlerine. Benim kayınpederim rahmetli Demirci Aliydi. Aha da dedi bir amcayı göstererek bunun da kayınpederiydi. Benim Bacanak dedi gülüştüler aralarında. Yaşları küçük demiş okulları bitsin yaparız düğünü demiş. Hemen bir yüzükle tekrar gittik sözlendik. O zaman kaçak göçekler bitmiştir dedim. Hayır, ne münasebet Emre Bey dedi. Resmileştirdik ama yine de elini tutarak köy meydanında gezemedim dedi. Ama her akşam kapılarının önündeki çardakta otururduk geç saatlere kadar. Karar aldık okul bitecek, Üniversite kazanılacaktık. Ama aynı okul olacaktı. Oldu mu dedim. Oldu çok şükür. İkimizde aynı üniversiteyi kalmadan bitirdik ve öğretmen olarak atandık. Aynı ile mi peki dedim. Belki inanmayacan ama aynı il aynı okul dedi gözleri gülerek. İlk yılımızda evlendik. Erzurum’un Güzelyurt köyündeydik. Hademesi de bizdik müdürü de. Kış olmasın diye dua ettiğim geceleri hiç unutmam. İlk Zehra doğdu. Sonra Çağla ve Hasan. Kışı berbattı ama sonraları alışmıştık. Çok insancıldı köy halkı. Küçük bir odun sobamız vardı. Köy koruyucuları getirirdi yakacaklarımızı. Ayda bir kez merkeze iner bir aylık erzakımızı alırdık. 3-5 sene sonra araba aldık. İşler daha da kolaylaşmıştı.11 sene kaldık bu köyde. Çocuklar büyüdü. Sonrasında bir sabah postacı bir evrak getirdi bize. Gülizar merkez bir okula müdür olarak atanmış. O gidince okul tatile girdiğinde benimde yazım geldi. Aynı okula mı dedim. Bu sefer öyle olmadı dedi. Bizler emekli olana kadar her günümüz hasret dolu geçti. Abartmıyorum her ders arasında telefon açar konuşurduk. Aylar yılları kovaladı. Çocuklar okudu ve yaş kemale erdiğinde de emekli olduk. Köyümüze geri döndük. Çocuklar Bartın’dan ev aldılar bize. Yazları burada kışları Bartın da ömür geçirdik. Yenge hayatta mı diye soracak oldum anladı sanırım 5 sene önce rahmetli oldu dedi. Mezarı burada bu köyde dedi. Unutulmuyor di mi hocam dedim. Yaşadığını sanıyorsun dedi. Sonra radyoda bir türkü çalıyor, yaşayamadıkların geliyor aklına. Hayatının yarım kalan mutluluklarına ağlıyorsun…
Sahi neydi sevmek? Bir muma ateş olmak mı, yoksa yanan ateşe dokunmak mıydı.
Her şey dilediğinizce olsun dostlar. Görüşebilmek dileğiyle aşkla kalın…
Çok beğendim yazınızı Emre bey. Kaleminize, yüreğinize sağlık. İyi gözlemlenmiş ve okuyucuda güzel ve hüzünlü duyguları aynı anda uyandıran bir çalışma olmuş.