Bir Numara


Bir pazar sabahı mutfakta hızlıca kahvaltı hazırlıyordum.Acelem yoktu ama içimden bir ses normal bir gün olmayacağının sinyalini vermeye başlamıştı. Tezgahın üzeri yarım kalan krep hamuru ile kirlenmiş, ocakta bir yandan çay fokurdarken diğer yandan patates kızartmalarının yağları demliğe vuruyordu. Elime aldığım o meşhur sarı bez ile haşır neşir olurken birden telefonun sesini duymaya başladım. Evet pazar günü alışık değildim telefonun çalmasına hatta o kadar telefondan uzak yaşayan biriydim ki telefon sesini açık bıraktığımın şokundayım adeta, evet evet telefonum çalıyordu hem de pazar günüydü. Ellerim sarı bezin ıslaklığı ile kendini kurulmaya çalışırken gözümde telefona takılıp arayan numarayı seçmeye çalışıyordu. Yabancı numaraları açan biri değildim ama gün pazar ya hani içimden açmak geldi.Telefonda gördüğüm numara bir şehrin alan koduydu. Fakat hangi şehir nereden bilecektim ki araştırmadan, önemsemedi.Son zamanlarda artmış olan bu dolandırıcılar yüzünden artık alan kodlu numaraları da açmaz olmuştum. Ama içimden bir ses hadi be kızım aç şu telefonu günlerden pazar ya diyordu.Karşıdaki de kimse artık iki eli yakamda sanki bir türlü telefonu aramaktan vazgeçmiyor, son hakkını kullanırcasına kulağımı kanatıp beynimi merak sularında yüzdürürcesine arıyordu. Telefonu tezgahın diğer ucunda unutmuştum, ellerimi masada bulunan havluya tam uzatıp silip telefonu açayım erken hop telefon kapanı verdi. Telefona doğru uzanayım derken İki ayağımın bir pabuca sığdığını fark ettim.Kendimde olan bu merakı da o an anlamış değildim. Bir yandan da gözüm ocağa takılmış demlenen çayın deminin kendinden geçtiğini fark etmiştim. Kendime geleyim önce,kimse bu arayan sonra dönerim dedim.

Geçtim masaya, pazar günleri kendime özenle hazırladığım kahvaltıyı henüz saat 10 olmasına rağmen hazırladığımı fark ettim, olsun önemi yoktu sanki bugün keyifsiz uyanmıştım. Hadi dedim kendime kapat ocağı, sadece kızaran patatesleri al, patateslerin yanına da mis gibi demli çayın otur ye ve iç. Senin neyine huzursuz uyandığın bir pazar gününü güzelleştirmek, midene ve gözlerine bir masa dolusu zevki sefa sergilemek. Daha fazlası zaman kaybın olur. Geç odana aç TV'yi izle en sevdiğin komedi filmini belki kendine gelirsin. Ha bu arada unutma bu numara kimdi kimin nesiydi ki böyle seni aradı. Ya dolandırıcılarsa ya bu insanlar pazar günü de mi çalışıp dolandırdı be kardeşim! iye söylenip durdum. Yok yok kolay kolay hislerim beni yanıltmazdı bu numaraya dönmeliydim kim ki beni arayan. Meşhurdur telefon numaraları değişmeleri hoş ben 10 yıl olmuş numara değişmemiş insanım belki de yardıma ihtiyacı olan biriydi.122 çağrı merkezi gibiyim ya kardeşim. Oya, ona koş, oya buna yetiş. Adım Oya’dan çok Hızır olmalıymış belki de sahi bu Oya dara düştüğünde kimi arayacaktı. Kime kimseye sesini bir pazar duyuracaktı? Oya’nın ayağı taşa takıldığında elinden tutan olmuş muydu? Yoo olmamıştı yoluna düşen taşı kaldırmak yerine o taşı kayaya çevirenlerden doluydu. Neyse be Oya daha fazla oyalanma da iç şu tavşan kanından hallice çayını.

Aldım ocaktan çaydanlığı o da ne! o

O kadar kafa dalmış ki az önce beni arayan telefon numarasına meğer çaydanlığın sapını ocak ateşi ile raksa bırakmışım. Bir de pis kokuyor meret az kalsın elime yapışıyordu o sıcaklıkla eriyen mavi kulp. Çözümü vardı kap kızım Oya bu çaydanlığı yeniden, at lavaboya çeşmenin soğuk su kısmını aç, aç aç suyu sonuna kadar. Bu pazar elimi yakmadığım kalmıştı,diyeceksiniz daha ne oldu ki daha ne olsun huzursuz uyanmıştım hem de pazar günü! Haftanın iş yoğunluğunu anca cumartesi geceleri rahatlıkla atarım ben. Yok öyle cumartesi gecelerini hiç etmek. Cumartesi akşamları benim için özeldir. Giyerim ayıcıklı pijamamı alırım elime bir kadeh şarap bir de anamın gönderdiği Kars kaşarını, koyarım önüme.. Öyle sehpa falan da yok düpedüz tepsi içinde sıradan böyle kendini salmışçasına.

Şarabın en alasını alırım karşıma, önce iki sohbet ederim elimde kadeh karşımda boş duvara bu hafta da bitti be Oya,hadi yine erdin cumartesi akşamın. Koy şimdi doya doya hem geçmişine hem kadehin rengine...Şarabı yudumlar dururum film karşısında, filmde öyle romantik olmayacak basacak korkuyu yüreğime, uyutacak erkenden beni hem çok sarmayacak hem çok sıkmayacak dengede olacak öyle ayarlıyorum ki kendimi daha şarap kadehi bitmeden o film yarılanacak ben de gözlerimi karanlıkta kaybetmişcesine sızıp kalacağım koltukta. Öyle hadi kalk yatağa geç olayı yoktur bende cumartesi geceleri nerede sızmışsam orası benim yatağım, öyle yorgan yastıkta aramam, gözüm dalsın da sonra bir ara içim şarabın kızıllığının alevi ile tutuşur, bulurum mutfağın yolunda kendimi. Gözümü buzdolabının ışığı ile açarım sahi koca koridoru ben nasıl karanlıkta hafif çakır şekilde gidiyorum. Düşünürken aklıma geldi şimdi ah hislerim beni uyku sersemi savurup duruyor ya …

Yine aklım akşamki şarabın tadında kaldı, ha şimdi soğudu çaydanlığın kulpu, doldurayım ince belli bardağıma tavşan kanını. Hoş kaç kez tavşan kanı gördüm ki bilmiyorum ama çay dediğin demli olacak arkadaş. Bardağın bir tarafından baktığında diğer tarafı zifiri karanlık göreceksin ama bir yandan da gün batımını andıracak rengi ah be yine sanat doldu içim dışım. Bak şimdi bu sanatın yanına hop diye patatesler gelecek al işte sanatın yancısı mis gibi buram buram kokusu ile mest edecek beni bende bu mest ile pazar günümü kurtaracağım. Sonra kalkıp yarın için haber toplayacağım mahalleleri araştıracağım. Kaç mahallede geçti yıllarım saymıyorum bile neyse ki küçük kasaba da yaşıyorum öyle çok olay olmaz bizim burada hem olsa da biz yetişene kadar ayaklı gazeteciler koşar, çeker olayı anında paylaşır sosyal medyada! Sosyal medya basının belini büktü mü derseniz büktü tabi bel bükülmedi iki büklüm geziyoruz elimizde kamera bir de bilgisayarla. Ah nerde o eski zaman bas flas haberi tekelin olsun şimdiki dünya öyle mi ya…

Bak yine çalıyor bu telefon gözümde sabahları pek mahmur o da ne 0474 mü ? aynı numara mı değil mi ki ah yerimden doğrulmak da zor geliyor. Kalkayım da artık açayım, bir çay keyfim vardı pazarları oda bu pazar bir numara belasına takıldı durdu. Tam uzanıyordum ki telefon yine kapandı. İyi de bu kez masadan tezgaha daha yakındım ki iyi hadi kapansın içimden de açmak gelmedi. Yine ya internet tanıtımı ya da ödenmemiş borç bilmem ne zımbırtısı aranıyorum işte…

Sonunda bitti kahvaltı ee mutfak kalsın böyle hafta yoğunluğu, artık alayım şu telefonu elime de bakayım gündem ne belki arar numara geri bende yüzüne falan kaparım kimse hem ben merakımı gidermiş olurum hem de o. Sahi ben kediye bakmadım Miskin nerelere attı ki kendini?

Bir elimde telefon bir elimde miskine ödül maması yol aldım koridordan salon iyi de bu salon her gün mü uzuyordu yoksa yalnızlığımdan artık ev bana dar gelmeyip uzamaya mı başladı bilemedim.

Aaaay! yine arıyor numara dur açacağım seni, ay Miskin! çekil be kızım ayağımın altından neyse ödül mamasını vereyim açayım. Bir dıt iki dıt üç dıt hooop yine kapandı. Aaa, olmadı ama bu kez kimse bu baktı bende açamıyorum kısa sürdürdü aramasını. Sahi telefon melodisi karşıdaki aramalardaki kaçıncı açılma dıtıydı? Bak bak pazar günü kafanı neyle doldurdun be Oya, derin yalnızlık çekiyorsun arayanın yok soranın yok...Ne bileceksin ki..

Neyse artık yine kapandı kimse arasın sorsun bir daha. Cep numarası olsa SMS atayım yok arkadaş böyle değil. Benimki de katır inadı, rahmetli nenem derdi kızım sende katır inadı Ermeni damarı var diye. Ermeni vatandaşlarını aşırı inatçı bulurlarmış. Kaça kaç zamanı derler Kurtuluş Savaşı zamanına bizimkiler o yıllarda Doğu Anadolu’da özellikle de Kars ili sınırlarında Ermeni vatandaşları da yaşarmış.Bizimkiler güzel komşuluklarda yapıp gül gibi geçinirlermiş.Kültürlerde yakınmış ama inatları bizden fazlaymış.Bizimkiler de ekstradan bir damarın inat olarak yaratılışlarına eklendiklerini düşünür ermiş oradan gelir işte Ermeni damarı..

Ah be sonunda saat 11 olmadan attım kendimi koltuğa Miskin’de gelir şimdi ayak ucuma kıvrıla kıvrıla bir pazarı da üzerimde tüyleri ile devir gideriz. Bugün kendimce kara aldım suya sabuna dokunmak yok Oya, dinle kafanı yeter bu kadar yoğun hafta çek battaniyeyi boğazına kadar. Dışarıya baksana Miskin! erkenden kar yağacak gibi. Rüzgar almış başını gidiyor ağaçlar sağa sola savrulmaktan yamulmuş bak bak hele şu kavak ağacına son yaprağını da senin için döküyor be kızım ! Hadi git yakala...Bazen diyorum bu Miskin kapılsın dışardaki rüzgara rüzgar savursun bunu bir sağa bir sola yayık ayranı gibi yayılsın dursun eve gelsin hızını alamasın miskinlikten çıksın koşsun sağa sola.. Kedinin de hareketlisi güzel ama öyle koltuk tırmalarken miskin olacak gel seveyim dedin mi panter gibi üzerine atlayacak sen bırakmadıkça o seni bırakmayacak ah kediler sonbahara nasıl da yakışıyorsunuz. Gel hele gel miskin gıdına sokulayım tüy yumağı…

Ayy dur kızım dur çalıyor yine telefonum. Allah!!! Yine o numara hadi Oya ! Aç kızım şu telefonu tek seferde sor sorgula kim bu hergele sabahtan beri başımı şişirdi, ruhumu teslim aldı. Bak korkutmaya da başladı seni.

Ihııımmöhööö (Demli çaydan sesim kısıldı biraz tok çıksın kimse baktım işime gelmiyor kapatması da kolay olur, gür ses nede olsa gözdağı.)

-Alo !

-Alo!! alo !! merhaba kızım… (Yaşlı bir kadın sesi yorgun mu yorgun birazda ağlamaklı yanlış oldu sanırım.)

-Buyurun teyzeciğim, kimi aradınız yana yakıla arıyorsunuz da sabahtan beri.

-Şey kızım, (derin bir iç çekiş ah ...Biraz sert yutkunma ki gırtlaktan akan acının sesini hissettim.)

-Evet teyzem, nasıl yardım edeyim? Hayırdır ne oldu ?Hayır olsun kimi aradın?

-Kızım, ne olur telefonu kapatma dinle beni, rahatsız ettim af ola. (Ses gitgide mahcup halden yardım çığlığına dönüyordu.)

-Söyle teyzeciğim, dinlemedeyim. (yine bir haber için mi ulaşıldı acaba bana iyi de haber ne ola ki ?)

-Kızım, nereden başlayayım bilemedim ki ben yaşlı bir kadınım, kocam hasta kanser hastası. Numaranı da kimse vermedi. Benim rahmetli kızım Ebru’nun telefon numarası bu Ebru on sene olacak kocası tarafından katledildi. Kızım gençliğine doyamadı. Beyim çok yıprandı ,yataklara düştü Ebru diye...

Dardayım kızım. Beyimin son günleri, ben anlamam öyle akıllı makıllı telefondan. Beyim kızım Ebru’yu sayıklamaya başladı. Telefonu elinde. Ebru’nun numarayı hiç silmedi telefonundan, numarasını da ezbere bilir. Birkaç gündür elinde telefon, telefona baka baka ağlıyor. Zihni bir gidip bir geliyor.Bazen sanıyor Ebru yaşıyor bazen feryat ediyor, Ebru’yu verdim toprağa ...Telefonu elinden alayım dedi oğlum,beyimin telefonuna başka numara yazıp aratacaktı arkadaşına Ebru diye, beyim sımsıkı sarmış telefonu ellerine , vermiyor telefonu elimize, son çare oğlanın aklına geldi. Anne dedi, arayalım belki de bir kadın açar rica edersin sen Ebru diye konuşuverir dedi. Ah be kızım yana yakıla bu yüzden aradım,şansıma ya Ebru gibi gencecik bir sen çıktın. Ne olur kızım beyimin numarasını vereyim de ben Ebru diye arayı ver, son kez Ebru’nun sesini duysun. Allah bilir ya ya bugüne ya yarına nefesi ya yetişir ya yetişmez bir sesini duysun o numaradan ne olur kızım ….(başladı ağlamaya…)

O an dondum kaldım, günlerdir dışarıda kalsam, üzerime karı yorgan yapsam altım beton olsa bir de üzerime soğuk su boşaltsalar iliklerime kadar anca o kadar donabilirdim. Dona kaldım iliklerimden kemiğime kan akışım durdu adeta saç diplerim kırağı tuttu sanki nefesim yetmesi tamam demeye yutkunayım dedim bir demir bıçak saplandı gırtlağıma sustum da sustum..

-Alo, kızım orda mısın? Ses ver hele.. Ses ver bize.

-Ah teyzem benim, senin o titreyen sesine alev olayım ben yanayım, yanayım da yakılayım bu donmuş ruhumla tutuşayım. Ne demek başım gözüm üstüne Ebru’nun ruhuna erelim hep beraber, babacınıza tutunsun ruhu. Sevgili babası ruhuna tutunsun, Ebru yanına alacaksa sevgi ile alsın onu, ah teyzem aramam mı? Sen söyle amcamın numarasını bir ses olayım sessizliğine, son ses olayım nefesinin sesine.. Sen söyle hele numarasını ben benden çıkayım Ebru olayım. Çok üzgünüm …

-Kızım, kalem kağıt varsa vereyim, beyimin numarasını Hasan adı, ah Hasan’ım dalyanım elimden evimden gidenim. Kınalı kuzuma kavuşanım. Dinlesin sesini bir lokma yesin.

-Ah teyzem sen söyle numarayı, hemen arayacağım söz.

-Allah razı olsun kızım, sağ olasın. Bize büyük bir iyilik yaptın, ne desem nasıl desem.

-Olur mu teyzem, sen söyle hemen arayacağım Hasan Amcayı..

-0543678….

-Yazdım teyzeciğim, şimdi kapatayım. Hasan amcayı arayayım.

-Tamam kızım, sağ ol. Allah’a emanet ol.

-Sen de sen de teyzem.

Kalem elimden düştü, evet kalemi ilk kez elimden düşürdüm.Nasıl bir şok içindeydim ben, parmak kaslarım kendini salmış,dizlerimin ipi ha çözüldü çözülecek. Ulan nasıl bir pazar bu?Ah Ebru, ah gencecik kız kardeşim ah be Hasan Amca.. Sizler kimsiniz hangi şehirdesiniz bilmiyorum ama yüreğimi deldiniz be. Unutamayacağım bir pazar bıraktınız bana. Gidip bir su içip elimi yüzümü yıkayayım belki yüzüme kan gelir,parmaklarım tutar ne bileyim eski ben olurum işte.

Mutfakta arayayım bari Hasan amcayı ne olur ne olmaz. Ben de yıllar olmuştu kimseye baba demeyeli ah babam benden çok uzakta Ebruların yanındaydı belki kim bilir. Kendimi toparlamam lazım. Alo derse baba diyeyim hemen ya da dur Hasan amca alo demeden babayı yapıştırayım. Sahi baba demek ne uzakmış bana da…

Hadi kızım Oya! Toparla şimdi kendini...Ona kadar say 1,2,3...9 .10…

derin bir nefes al ve ara numarayı.

aa çalıyor, sakin aman sakin ol Oya !

açıldı açılacak telefon,bir dıt iki dıt…

- Ebruuuuu, kızımmmm!!!

18 Ekim 2021 13-14 dakika 2 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 2 yıl önce

    Ne yazsam ne söylesem az gelecek bu öykü için. Sabah demlenilen çaydaki patates kızartması yağları mı? Açılmayan telefonun satırlar sonra gelen heyecanı mı ? Miskinin rüzgar ile savrulmasında ki mübalağa mı ? Hep diyorum mübalağayı çok seviyorum satırlarda... Merak ettim Oya yoksa gizli Nuray mıdır ? Yoksa ciddi hayale dalıp planlanılmış bir Oya mıdır ? İnsan satırlarda kendini anlatırmış. Satırda ki yalnızlık kars kaşarı ve şarap... Bir dem yalnızlık satırlar süren yolculuk yaptırmış sanırım... Güzeldi... gerçekten tadı damağımda kaldı.. Ben, Bir Numara -2 diyerek size bunun devamının gelmesi gerektiğini ileteceğim... Kaleminiz hep aksın hiç tükenmesin...