Bu Çamlar Kimin

"Vakti var vakti var rüyanın Bir çağlayan işitse acımızı İki büklüm yeşerir toprak farkımız" Dün gece gördüğüm rüyayı akşam yemek hazırlarken azıcık hatırladım. İyice hatırlamanınsa daha vakti var. Öncelikle, bu öğleden sonra yokuş aşağı yürüdüğüm esnada dal uçlarına dokunmamak için kendimi zor tuttuğum sıska çamlara yüzümdeki maskeye ve iç sesimin nasılsa duyulmayacağına güvenerek iyi ki banka kartlarınız, hesaplarınız, adlarınız ve spor ayakkabılarınız yok diye fısıldadım. Bilinir ki ayağa giyilen en rahat spor ayakkabıdan daha rahatının muhakkak olduğu, olacağı, üretileceği ve usta ellerden itina dikilip, vitrinlerden son bulacak gösterişli yolculuğuna doğru emin adımlarla ilerleyeceği gibi söylemler o kadar da gerçek dışı değildir. Görünen ve görünmeyen nice iç burkulması bu gibi nedenlerle bizi inciterek, sayısız anatomik kargaşa ile dolu kalp akıl birlikteliğinin gizli öznesi haline getirir. Gizli özne demişken, O, diye anılmaksa kimsenin hoşuna gitmez. Örneğin iki komşunun biri bakkal diğeri berber dönüşü karşılaştıkları hemen apartman girişinde, ikinci kat altı numarada oturan Daim bey hakkında, emekli olduktan sonra O, çok içine kapandı, şeklinde sözler sarf etmeleri hiç adil değildir. Çünkü Daim Bey'in yıllar içinde evde olmayı ne çok özlediği gibi hesaba girmeyen ihtimallerin yanı sıra, üzerine yapışan bıkkınlık, bezginlik halinden muzdarip olduğu düşünebilir. Oysa Daim bey, tüm içine kapanıklığına rağmen gizli değil saf bir öznedir, banka kartı, hesapları ve on yıl ödeme yaparak sahibi olduğu evinde ömrünü kil, alçı, demir, karbonat ve cama vermiş biri olarak en çok o evde olma hakkına sahip kişidir. Bir nokta gereğince Daim Bey konusu şimdilik burada kalsın, daha mühim meseleye gelecek olursam ufaklık diye seslenesim gelen bodur çamlara iyi ki banka kartınız yok deme sebebim; bugün bir atm işletmesinin can cağzım kartımı yutması ve sonrasında ben orada yokmuşum gibi oralı olmamasıdır. Oysa bana ait olduğunu sandıklarım bir çırpıda benden çekilip alınıyorsa, aitlik hissinin sırçası dökülmüş köşkünün, kapısız kolu, akan çatısı, harap gövdesine icabet ederken, ne güzelmiş diye iç geçirilip, yaşı öğrenilince yüzünde kırışıklık bakılan bir kadının maruz kaldığı işkence hali gibi aniden iyilikten kötülüğe geçiş yapabilir. Alışkanlığım gereği iki bucaksız durum için bir bağ kurmazsam olmazdı. Aynı nedenden hareketle hiçbir insan aniden hayatımızdan gitmez, diyelim bir yerde sıkıştık kaldık, belki orada olmak iyidir, belki bekleyen de gitmiştir. Beklemeye tahammülüm kalmadı gibi sözler, bir kısmı market, bir kısmı banka kuyruklarında tüketilen ömrün, uçuşa zorlanan teyyare misali iz tutan göğün ağzına, kalan miktarını bir parmak bal gibi çalmasıyla anlamsızlaşır. 

Bizim çamlar tekrar ne zaman uyur acaba? Henüz üzerlememiş karlarına dokunsam şu an, rüyamı o sıra cüzdanımdaki boş kart hanesine anlatırım. İyi geceler.

03 Aralık 2021 2-3 dakika 11 öyküsü var.
Beğenenler (6)
Yorumlar (2)