Çise ve Sarıkız

Çise, gece söylediklerini sabahın köründe eksiksiz yerine getirerek babasını hayır dualarla uğurladı İzmir'e. Terasta otururken, güneşin Kaz Dağı'na vuruşuna baktı uzun uzadıya. Dünkü yanan yer, yeşillikler arasında kara bir leke olarak belli oluyordu. Kaz Dağı o kadar yakın görünüyordu ki, atlayıp tepesine çıkası geldi. Sarıkız gibi kaz gütmek istedi. Kaz Dağı'na çıkarak Sarıkız'ın türbesini ziyaret eden bir sınıf arkadaşının anlattıklarını anımsadı o sırada.

Söylenceye göre Sarıkız, sarışın, ipek gibi saçları olan çok güzel bir kızmış. Kaz güdermiş. Günlerden bir gün bir oğlanla karşılaşmış. Oğlanın yanık bakışıyla taze yüreği pırpır edivermiş. Buluştukça birbirlerine akmış gönülleri. Özde Türk ve Müslüman oldukları halde, Alevi-Sünni ayrımcılığı tokmak gibi inmiş başlarına. İki tarafın katı yüreklileri, böyle bir sevdaya şiddetle karşı çıkmışlar. Öyle ki, Alevi bir oğlanın Sünni bir kızı sevmesi övgü ve destek görürken, Sünni bir oğlana gönül veren Sarıkız'a çok görülmüş bu hak. Üstelik, asılsız iftiralara uğramış. Savunma hakkı bile verilmeden hakkında ölüm fermanı çıkarılmış. Sarıkız'ın babası, sözde örf olan bu fermanı uygulamaya mecbur kalmış. Kazları birlikte gütme bahanesiyle kızını ormana götürmüş. Öldürüleceğini anlayan Sarıkız, 'Ben sadece gönül verdim,' deyip iftiralara inanma demek istemiş babasına. Vedalaştığı kazları, kovaladığı halde yanından ayrılmamışlar. Baba, öldürmeye kıyamadığı kızını, kazlarıyla birlikte Kaz Dağı'nın üstüne götürüp yazgısıyla baş başa bırakmış. Sarıkız, dağın tepe bir yerinde her gece ateş yakmış. Gönül verdiği oğlan görüp gelsin diye. Sevdiği oğlanın aklını çıvdırdığını, alıp başını gittiğini bilmeden yakmış durmuş ateşi... Aylar ve uzun yıllar geçmiş. Sarıkız'ın yaktığı ateşi sevdiği oğlan görememiş ama, babası gördükçe sevinirmiş. Kızına yapılan haksızlığın onulmaz acısına daha fazla dayanamayıp yanına gitmiş. Sarıkız'ın kazları, Sarıkız'a yaklaştırmamışlar babayı. Sarıkız'ı ortalarına alarak bas bas bağırıp, babayı ısırmak istemişler. Sarıkız, babasının kötü niyetle gelmediğini anlamış. Kazlarını susturmuş. Kucaklaştığı babasıyla uzun süre ağlaşmışlar. O günden sonra birlikte kalıp kazları gütmüşler. Dağın düzlüğüne taşlarla geniş avlular yapmışlar. Bir gün kazlar, Edremit körfezine doğru bir beyaz bulut gibi akarak uçup gitmişler. Sarıkız çok üzülüp ağlamış. Gözyaşları yağmur gibi yağmış Kaz Dağı'na. Sırtıyla aşağıdaki ormandan odun getiren babasına kazların kaçtığını söylemiş. 'Ben sana başka kaz bulurum ama senin gibi evlat bulamam,' demiş babası. Kazların geri dönmesi, Kaz Dağı'nın bu güzel kızını çok sevindirmiş. Sonra utanmış kendinden. Babasının sözlerine sevineceği yerde, kazların gelişine sevindiği için...Sonraki günlerde sevmeye doyamadığı babasını yitirmiş. Kaz Dağı'nın en yüksek tepesine gömmüş. Tepeye, 'Bundan sonra senin adın Babadağ olsun,' demiş. Örfleri katı olsa da yüreği insan sevgisiyle yoğrulmuş Türkmenler, köye inmesi için Sarıkız'a kucak açmışlar ama o kazlarıyla birlikte Kaz Dağı'nda kalmayı yeğlemiş. 'Öldüğümde beni, körfezi iyi gören bir tepeye gömün,' diye vasiyet etmiş. Gönül verdiği oğlanın kendisi gelmese bile öldüğünde ruhu gelir diye...Sarıkız'ı, kadın bir evliya gören Türkmenler, vefa borcu ötesinde dileğini yerine getirmişler. Yaşamına uygun basit bir türbe, kazlarına da taşlarla avlu yapmışlar. Körfezi çok güzel gören bu tepeye Sarıkız adını vermişler.

Sarıkız Tepesi hangisi diye Kaz dağının zirvelerine göz gezdirdi Çise. Bakışları bir tepeye takılı kalırken, Kaz Dağı'nın bu güzel kızını hayal etti. Kaz çobanı Sarıkız'la epey benzerlik gördü kendinde. Sarışın ve ipek saçlı değildi ama onun kadar güzel olduğunu sanıyordu. Söylencede anası geçmediğine göre, Sarıkız da öksüz olmalıydı. En belirgin ortak yanları, babalarıyla birlikte yaşamalarıydı. Kızlarını çok seven babalara sahip olmaları da en önemli benzerlikleriydi. Babasının da kızı uğruna tüm varlığını hiçe sayacağına inanıyordu. Kaz Dağı'ndaki babanın, kaz çobanı güzel kızı Sarıkız için kazları hiçe saydığı gibi...

Bakışlarını Kaz Dağı'ndan ayıramıyordu Çise. Ormanların renk değişimiyle yarattığı güzelliğe bakmaya doyamıyordu. Dünyadaki ilk güzellik yarışmasının Kaz Dağı'nda yapıldığı bilgisi geldi aklına. Yarışma nerede yapılmış olabilir merakıyla Kaz Dağı'nın tepelerini ve körfeze bakan yüzünü bakışlarıyla taradı. Güzellik yarışması nasıldı diye düşünmeye başladı. Epey kafa yordu ama Paris ve altın elma dışında başka bir şey gelmedi aklına. Babasına sormaya karar verdi. Güzellik yarışması hakkında düşünceler yürüttü. Resim, heykel ve filmlerde gördüğü başları altın zeytin dallarıyla taçlı, gerdanı ve kolları açık, ince beyaz örtüler içindeki süslü kadınlar geldi gözünün önüne. O dönemlerde yaşayan kadınların daha süslü ve bakımlı oldukları kanısına vardı. Gözleri, dünyanın ilk güzellik yarışmasının yapıldığı Kaz Dağı'na çevrili ve kafası eski dönemlerde iken araba gürültüsü duydu. Gelen arabanın, deniz sefası yapmak isteyen akraba kadın ve çocuklarını getiren minibüs olduğunu tahmin etti. Vücudunun bir parçası kabul ettiği tekerlekli sandalyesine bindiği gibi çemberleri çevirerek terasa çıkan aracına özel yoldan hızla indi...

**: Bu öykü, Çise adlı bir çalışmamdan alıntıdır.
**: Farklı öykülerle anlatılan hatta değişik yörelerin sahiplendiği Sarıkız efsanesinin
buradaki öyküsü, Edremit'in Çamcı köyünde, yaşlı bir halk ozanın bana anlatımıdır.

01 Kasım 2012 5-6 dakika 23 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (2)
  • 11 yıl önce

    Hüzünlü ve güzel bir öykü Veysel bey. Ayrıca ilerleyen satırlarda değerli bilgilerde var ''Kaz dağlarında ilk güzellik yarışmasının yapılması''gibi. Kutluyorum yürekten çok beğendim...👍

  • 11 yıl önce

    İyi Geceler Ahmet Bey,

    Teşekkür ederim. Esenlik dileklerimle saygılar.