Derin Uyku

Bu diyarda her ne kadar Anadolu'nun iç kesimlerinde olduğu gibi, töreler, örf ve adetler olmasa da istisnalar haricinde, o altmışlı, yetmişli yıllarda evlilikler genelde görücü usulüyle yapılırdı.



Katı kurallar yoktu, fakat aile büyüklerinin insiyatifi ağır basar onların rızası da mutlaka alınırdı. Bilhassa kızlara talip olanlar için aile büyükleri titiz bir araştırma yapıp kızlarını öyle verirlerdi.



O yıllarda tarım toplumu olan halkımız hemen hepsi tarlada ailece çalışır, halkın tamamına yakını tütün işiyle uğraşırdı.

Mutlaka her aile kızının vardığı yerde rahat etmesini arzu ederdi. Kızlar ise yıllarca zehir tadında tütüne bulanmış elleriyle yedikleri acı ekmeğin tadının evlendikten sonra değişmesini arzu ederdi.



Ahalinin tamamı tütünle uğraştığı için kendi etraflarında evlilik yaptıkları takdirde bu mümkün olmayacaktı. Ama ne yazık ki kaderlerine mahkûm, kısmetlerine razı oluyorlardı. Eğer kısmetleri çevrelerinden değil de şehirden olursa kendilerini şanslı buluyorlardı.



Yazın herkesin tarlalarda çalışması ve tarım işlerinin bilhassa yaz aylarına yayılması dolaysıyla kız isteme, nişan ve düğünler kış aylarında yapılırdı. Bir akşam evin kızı anne ve babanın bir şeyler fısıldadığını duydu, merak etmişti ama soramamıştı. Bir kız isteme konusu konuşuyorlardı fakat kimin için konuşulduğunu anlayamamıştı.



Ertesi gün annesi ona tarlaya giderken konuşmaları gerektiğini söyledi. Kardeşleri tarlaya çıktı annesinin konuşma isteği onu kuşkulandırmıştı merak etmişti. Bir gün önce annesinin babasıyla konuşmaları belli ki onunla alakalıydı. Merakla annesine ne demek istediğini sordu.



Anne:

?Kızım yarın seni görmeye geleceklermiş ne dersin diye sordu. Kız başını önüne eğip anne kimmiş diye sordu. Aslında annesi de gelecek dünürcülerin kim olduklarını pek bildiği yoktu. Bir yakınlarının vesilesiyle şehirden geliyorlardı. Kız evden ayrılıp tarlaya gitti. Onu olduğu gibi aileyi de bir heyecan sarmıştı. Belki iyi bir damat adayıyla evlenip kızları şehre gidecek rahat edecekti.




Hazırlıklar yapılmaya başlandı, gece geç vakitlere kadar ikramlar hazırlandı. Ertesi gün tarla işine ara verilip gelecek misafirleri beklenmeye başladılar. O yıllarda henüz kimsenin özel bir otomobili yoktu. Herkes gideceği yere toplu taşıma araçlarıyla ulaşır, pek nadir taksi tutulurdu.



Yaz gününün bayıltıcı sıcaklığında sadece ağustos böceklerinin sesleriyle çınlayan vadideki ses armonisini tuhaf bir uğultu bozdu. Yükselen tozla birlikte ağaçların arasında bir taksi göründü. Taksi ağır ağır evlerine yanaşınca bekledikleri misafirlerinin geldiğini anlamışlardı. Aile dışarıya çıkıp misafirleri karşıladı. Aracılık yapan tanıdıkları da onlarla birlikte gelmişti.



Sıcak bir karşılama ve tanışmadan sonra ikramlar verildi. Damat adayı ağır başlı beyefendi görünüşlü biriydi. Allah'ın emriyle konuyu açarak kıza talip olduklarını beyan ettiler. Daha sonra izin isteyerek kendilerini bekleyen taksiyle geriye döndüler.




Aile karşı tarafın aile yapısını aslında ilk görüşle beğense de yine bir araştırma yaptı. Kız da damat adayını beğenmişti. Damat yakışıklı beyefendi biriydi keza kız da çok hanım güzeller güzeli bir kızdı. Aileler son görüşmeleri yapıp gençleri evlendirmeye karar verdiler.



Tarla işleri bittikten sonra hazırlıklar tamamlanıp düğünleri yapıldı. Damat varlıklı bir ailenin oğluydu maddi sıkıntıları olmuyordu. Birbirlerine yakışan eşler olarak mutlu bir yuva kurmuşlardı. Art arda bir kız ve oğulları olmuştu. Dünyaya gelen çocukları onları daha da mutlu bir aile haline getirmişti.




Yılların nasıl geçtiğini anlayamamışlardı, çocukları büyümüş okullarını bitirmiş hatta iş sahibi olmuşlardı. Kendilerinin de yaşları ilerlemişti ama yüzlerindeki gülücükler yüreklerindeki sevgilerinden hiçbir şey eksilmemişti, sağlıkları da yerindeydi.




O gece hep beraber akşam yemeklerini yedikten sonra kahvelerini yudumlayıp sohbet ettiler. Evin erkeği iyi geceler diyerek odasına çekilmişti kadın da kısa bir süre sonra yatağına yattı. Uykusunun arasında adamın iniltisiyle uyandı. Adama seslense de bir tepki alamıyordu. Çığlıkla kalkıp çocuklarına seslendi. Babaları kendinde değildi.



Acilen en yakın, donanımlı bir hastaneye naklettiler. Hastane ve çağırdıkları özel doktorlar yaptıkları tetkikler neticesinde beyin kanaması geçirdiğini teşhis etmişlerdi. Yapılabilecek herhangi bir müdahale söz konusu değildi.
Aylarca hastanede bitkisel hayatta yaşayan adamda hiç bir değişiklik yoktu.
Doktorların tavsiyesiyle evlerinde düzenlenen bir odada bakımına devam ediliyordu, fakat yattığı derin uykudan uyanmıyordu.



Tıbbi yöntemlerle besleniyor ihtiyaçları gideriliyordu. Aradan geçen zamanda umutlarını yitirmeyen aile onu bebek gibi bakıyordu. Hastalandığından sonra aradan geçen yaklaşık beş yıl sürede onun bu haline alışmışlardı. Onu bakması her ne kadar güç olsa da gözlerini ondan ayırmıyor kaybetmekten korkuyorlardı.




Yıllarca başucunda sürekli nöbet halinde olsalar da kadın uykusunun arasında sanki yine yıllar öncesi olduğu gibi bir inilti duyuyordu. Olduğu yerden fırladı, adamın yanına gitti o an canından bir parça kopmuştu. Artık yaşadığını belli eden tek emare olan nefes alışı dahi durmuştu. Kadın ikinci bir defa o acı çığlığı attı. Yıllarca çiçek gibi baktığı eşini hayat arkadaşını kaybetmişti.

29 Ekim 2013 5-6 dakika 30 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (3)
  • 10 yıl önce

    Hayatın içinden bir dolu yaşanmışlık ve sonu hüzünlü bir öykü. Güzeldi kutlarım Mustafa içtenlikle...👍

  • 10 yıl önce

    ..edebi anlatımı hoş girişi biraz geniş tutulmuştu ki Mustafa Hocam da farkındadır düğümde diyaloglar beklentisi oluşuyordu çabucak bitmişti sanki güzel öykü teşekkürler kalemine sağlık çokçadır tebriklerim...

  • 10 yıl önce

    Kutlarim kalemi