Getti Dağ Gibi Balıklar Getti

Daha lise yıllarındayız, okuyoruz en hasından, en kravatlısından, takım elbiselisinden. Sokaklar kedi, köpek, güvercin dolu. O zamanlar evde kedi köpek besleme işleri daha bu kadar yaygınlaşmamış. Petshop denen dükkânlar daha piyasada çok fazla yok, tek tük lüks semtlerde o da varsa var. Onların da sattığı ya kanarya ya muhabbet kuşu veya balık, başka da yok. Öyle kediymiş köpekmiş arasan da bulamazsın, çok zor.

Lisede bazı arkadaşlarımız kuş besliyor, bazısı da akvaryum almış, evde en hasından balık besliyor. Akvaryumda envai çeşit balık, lepistesinden tut da, Japon Balığı'na kadar ne arasan var artık. Böyle böyle bir arkadaşın evinde görünce bir hoşuma gitti ki, sormayın gitsin. Kardeşime de söyledim onunda aklına yatar oldu az buçuk. Neyse bir cumartesi babamızdan yalvar yakar paraları kopardık, doğru yedinci caddedeki balık satan dükkâna. Dükkân sahibi amca ile merhabalaştıktan sonra derdimizi anlattık. Amca ''Siz bu işte yenisiniz sonra bıkmayın, o sebep ile size biraz ucuz balık vereyim baştan, sonra ilerletince daha kıymetlilerini alırsınız'' dedi. Ama tabi ki öncesinde akvaryum ve malzemelerini de dizmemiz gerektiği için, amca ucuzundan birtakım malzemeler verdi cam akvaryum ile beraber. Sonra doğru evin yolunu tuttuk...

Akvaryumu kurarken bir heyecanlıyız bir heyecanlıyız, sormayın gitsin. Sanki eve balık almadık da, olimpiyatlarda altın madalya aldık, o derece. Hafta sonu uzun uğraşlardan sonra, arkadaşlardan da yardım alarak düzeneği oluşturduk, balıkları cumburlop içine attık. Araya bir espri sıkıştırayım dedim ''Kardeş bunların içinde yüzme bilmeyenler varsa, yani amca bize kakaladıysa onları geri verelim'' dedim, hay demez olaydım, pis pis baktılar yüzüme bu saçma espri için, birader ve arkadaşlar ben de ''tamam tamam bir daha kötü espriye yer yok bu mekânda'' diyerek savuşturdum...

O sırada rahmetli Babaannem de bizim evde kalıyor, o da çok sevdi balıkları. Arada gözlüklerini takıyor, yaklaşıyor balıklara, cama elini sürüyor, sanki bir şeyler okuyor, dua filan gibi, arada ''Allahın Hikmeti bunlar Allahın Hikmeti'' deyip duruyor. Bir gün oturma odasında otururken babaannem de yanımda, yanaştım azıcık ''Babaanne nasıl balıklar, güzel değil mi, istersen öğleye bir ikisini kızartıp yiyelim'' dedim. Elini bir kaldırdı havaya tam ense köküme patlatacakken şaplağı, zor kurtardım kendimi yan odaya zor attım. Sonra gönlünü aldım tabi, şaka şaka Sadiye Sultan diyerekten. O da affetti...

Biz bu arada işi ilerletiyoruz, aşağı yukarı yirmi tane balığımız var. Her gün onları besle, arada iki üç günde bir akvaryumu temizle, bakımını yap, ayrıca ışıklandır, düzenekleri kontrol et. Bayağı zamanımızı alır oldu balıklar...

Bir zaman sonra baktık balık torunlar gelmeye başladı. Vay keratalar gece biz yatınca işi pişirmişler herhalde. Oh la la la la la la! Ne müthiş bir şey, balıklarımız yavru dünyaya getiriyorlar. Ama oda ne, dünyaya getirdikleri yavruları da bir taraftan yiyorlar. Arkadaşlara sorduk, ''Onları su içinde büyüyene kadar başka bir kaba alın, yoksa yerler yavrularını'' dediler. Aynen dediklerini yaptık tabi ki, arkadaşlar bizden daha tecrübeli...

Bir ara balıklarımıza isim koymaya başladık azar azar ''Bu benim ki benekli birader şu seninkinin adı da cingöz olsun, şu ikisi benimkinin yavruları, öbür iki üç tanesi farklı onlara da üç beş numara verelim istersen'' Böyle muhabbetlerimiz oluyor aramızda. Bazen arkadaşlarla balık değişimleri de yapıyoruz en değiş tokuşundan...

Böyle böyle bir iki ay geçtikten sonra akvaryuma bir hastalık girdi, babaannem haber verdi ''Ula oğul bunlara bir şey oliy'' diye kendi şivesi ile. Üç beş gün içinde bizim gözümüz gibi baktığımız, isim babaları olduğumuz balıklar ruhlarını yüce Mevla'ya teslim ettiler. Rahmetli Babaannemde bir taraftan bize kızıp duruyor ''Ula zibidiler üç beş tane balığa bakamadınız, getti dağ gibi balıklar getti getti, tuh sizin adamlığınıza tuh ki ne tuh'' İşte böyle zamanında bizim yüzümüze gözümüze bulaştırdığımız akvaryum balıkçılığı hikâyemiz...

27 Şubat 2012 4-5 dakika 640 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 12 yıl önce

    Balıklar çabuk ölüyor,senelerce ısrarla aldık, hep öldüler biz yine aldık, ta sonunda akvaryum patladı ev balıklı göl oldu son oldu..Minik bir akvaryumda su kablumbağamız var çetin ceviz o kocaman oldu🙂

    Çok kuş aldık onlarda öldü biz kahrolduk günlerce ağladık...

    Şimdi Zeus'umuz var Allahım onu korusun,o bambaşka bişey,can o can dost,yarı insan zaten anlama konusunda yoksa pek çok insandan dost..

    Alın bir köpüş Ahmet Bey🙂

  • 12 yıl önce

    Eskiden mahallelerimizdeki kedileri, köpekleri severdik. Çocukluk yıllarımız bahçelerde, boş arsalarda hayvan dostlarımızla alt alta üst üste geçti (çok şükür). Biz bu havyancıklarla oynarken hiç kimse de bizi "Uzaklaş o pis hayvandan, hastalık kaparsın" ya da "Dikkat et, ısırır" diye uyarmadı, arkamızdan bağırmadı (çok şükür). O zamanlar sokakta bulunamayacak hayvanlardı kanaryalar ve akvaryum balıkları, o yüzden petshoplarda satılırlardı. Ne yazık ki şimdiki çocuklar herşeyin sanalıyla oynamaya alıştırıldıklarından bir hayvanla dostluk kurmanın ne menem birşey olduğundan habersiz büyüyorlar. Aileleri de onlara sınıflarını geçtiklerinde, doğumgünlerinde hediye olarak petshoplardan kedi, köpek alıyorlar, sıkılıp da sokağa atana atar oyalansınlar diye. Bu güzel, naif yazınızdan ötürü teşekkürler Ahmet Bey.