Gün Söküm

Geceden başımı suya bastırıp çıkmasını umduğum migren ağrımla uyandım. Saat altı ve ben bir şiirden varlık alanıma eklenmiş, evet görülmez, akıl dışı bağlarla manâ dağımın tepesine bayrağını dikmiş bir kelimenin uzaktan yankılanıp sonrasında midemin alt kısmına yerleştiğini zannettim ya da hissettiğim bir yoğunlukla öyle olduğuna karar verdim. Böyle şakacıktan benzetmelere ihtiyacım yok aslında. Günlerdir bir semerdam, aklımın tepesinde beni sonsuz bir karanlığa göndermek için yavaşça kapanıyor ve o kelimeyi bir yerlere yazmazsam sonsuzca kaybetmekten korkuyorum.

Öğlen olduğunu anlamam, o vakitler susadığımı fark etmemle ve kalender masamın her zaman sağ tarafında olan cam sürahime istemsizce elimi uzatıp bulamayınca da başımı o yöne çevirmemle gerçekleşti. O sıra telefonum çaldı. Yüzümü asılmasına neden olan arama, günlerdir çalıştığı konu hakkında görüşümü almak için benimle buluşmak için çabalayan birine aitti. Başımdan savacağımdan emin bir biçimde telefonu açtım;

-Merhaba, sizi tekrar rahatsız ediyorum, en son iki gün önce görüşmüştük, hatırlarsanız.

-Anlıyorum ama şu sıralar pek meşgulüm.

-Önceki telefon görüşmemizde zaman ayıracağınızı söylemiştiniz.

-Biliyorum ama sonradan bir şey oldu, ama nasıl desem anlatmam güç.

-Lütfen deneyin, anlayacağımı düşünüyorum.

Açıklamanın mantığı, başladığı anda yenik düşen bir tavrın ebegümeci ile çırpılmasından ve kızgın bir tavada iki dakika pişirilmesinin ardından hararetli bir açlığın sona erdirilmesiydi. Beklendiğimden devam ettim;

-Peki madem istediniz. Bakın şöyle ki geçen gün sizinle görüştükten sonra telefonu kapatır kapatmaz gözlerim, penceremin önündeki küçük saksıdaki çiçeğe takıldı ve sonrasında düşününce en son ne zaman su verdiğimi hatırlayamadım. Çiçeğin canlılığını koruması hatta beklenmedik ölçüde yeşil olması dikkatimi çekti. Ondan bahsederken çiçeğin türünün ne olduğunu dahi bilmemem ve ondan çiçek olarak bahsetmem belki dikkatinizi çekmiştir, böyle bir ilgisizliğim söz konusu.

-Anlıyorum ve inanın merakla dinliyorum.

-Yaklaşınca, mavi saksısının kenarında renkli küçük kartı fark ettim. Elime alınca da çiçeğin bir yaprağı yere düştü. İtalik siyah harflerle; "Mutlu ve kalbinle kal. E. V." yazıyordu. Yazı, tıpkı bir koltuğa oturunca tozun havaya kalkması ölçüsünde bir etkiyle beklenebilir ama anlamlı gelmeyen çağrışımlara neden oldu. Bir görüntü zihnimde beliriyor ama hemen ardından zerrelerine ayrılıyordu. Ellerini ve bana doğru bakan gözlerini anımsıyordum. Ancak, bütünsel manada eriştiğim bir sonuç yoktu. O an, kimin bana bu çiçeği hediye ettiği sorusu eşliğinde çıldırmak üzereydim. Sonrasında ise bir anlık dalgınlıkla kartı üzerine yerleştirirken saksıyı yere düşürdüm. Durumu bir çözüme kavuşturmadan gerçekleştirdiğim sakarlığım dolayısıyla kendime epeyce kızdım. Her yer toprak ve kırık saksı parçalarından geçilmiyordu ve zavallı çiçek ise boynundan kırılmıştı. Halının üzerindeki taze resim beni oldukça cezbetmeye başladı. Yaklaşık beş dakika kadar önce orada öylece sağlıklı bir biçimde yaşayan çiçek, benim onu fark etmem ile bu makus talihine ulaşmış görünüyordu.

-Sahiden kafam çok karıştı, nereye varmaya çalışıyorsunuz?

Nereye mi varmaya çalışıyorum? Benim hareketim tek bir noktaya sıkışmıştır orada döngüsel doğrularıma yürürüm. Şimdi bitmiş bir konuşmanın sürtünme seslerine tahammül etmeye çalışıyordum. Zamansızlığın yüzen adasında beni, gözleri görmeyen bir ressam olan diğer benliğime tarif eden algım, oklarını attığında çiçeğin benim için hayatını feda etmesi gerekiyordu. Örneğin Aşilin zayıflığını unutmasını annesi istemiştir. İçten içe bildiklerimizi bilmiyor gibi yaparız. İncelmiş yerlere nasıl gidilir? Elbette bunları söyleyemedim.

"Kimseyle görüşemem ben. Her neyse, burası sıcak oldu, hem siz kimim demiştiniz?"

17 Aralık 2020, Ankara

17 Aralık 2020 3-4 dakika 11 öyküsü var.
Beğenenler (8)
Yorumlar (4)
  • 2 yıl önce

    Güzel paylaşımlarınız var Bahar hanım kutlarım

  • 2 yıl önce

    Hayat hüzünlü haya mutlu bir dolu yaşanmışlığı içinde barındırıyor. Şans mı desek, kader mi, kimi zaman değişik insanlar karşısında buluyoruz kendimizi, kimi olumlu kimi olumsuz etki yapsa da hayatımıza, bazısı içinde hiç fark etmiyor, bir de bakmışız ki seneler su gibi akmış... Psikolojik derinliği de olan güzel bir hikaye idi kutlarım içtenlikle Bahar Hanımı...