Günlük(7) Son

İzmir/Yılbaşından Bir Gün Sonra/2008






...Ömür sermayesi dediğin gardaş, sırtımda yorgan
Yaşanmamış yıllarım var ki boynumda urgan
Cellâdın gözlerinde yaşarken o an
Yıkıldım gölgemle
Yıkıldım dağ gibi büyümüşken zaman
Yıkıldım kalmamıştı zaten yüreğimde derman...






Hatıraların sindiği kıyıda hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. Küllenen mazimizin aşk dolu anlarına kahırlarımı iletiyorum. Acılar resm olmuş yüreğimden sevdanın sahillerine ulaşan yusuftutan kuşları uçurmak istiyorum. Gecenin karanlığında kaybolarak sabahlara kadar serseri adımlarla yalpalayıp bir kayanın dibinde ruhumu teslim etmek istiyorum. Yüreğimdeki yangınların sönmemesi için ha bire ateş yutuyorum...





Yüzleşmekten korktuğum bir gerçek duvara toslar gibi çarpmıştı hastanede doktorla konuşurken. Ne kadar da sakin ve rahat söylemişti oysa... Ne kadar da umarsızdı duygularıma... Bir gemi dolusu hayallerim küçücük bir delik yüzünden suya gömülmüştü... Gökyüzünü avuçlayacak kadar büyük ellerim bir kum tanesi küçüklüğüne bürünmüştü... Dünyayı, uzayı, yıldızları bir anda dolanan gözlerim sönmüş volkanlar gibi sönmüştü... Ne kadar da sakindi değil mi günlüğüm... Ne kadar da sıradan...





Ölüm bu kadar yakındı ha... Bunca çekilen eziyetler bir yokluk duasıymış öyle mi? Vuslata adanan dilekler anlamsız ağıtlarmış öyle mi? Alnımıza yakılan firakın kurşuni tozları daha silinmemiş öyle mi?





Hayır, en son bırakırken gözlerinde yaşadığım o ıstırabı bir daha tattıramam ona... Gözyaşlarıyla kardeş yaptığım, acının kollarına hapsettiğim, yıllarca kokusuna bile hasret duyduğum bu cana tekrardan haksızlık yapamam... Birkaç vakitlik ömrü kalsa bile, onu bir daha göremeyecek olsam bile gidemem yanına... Gül kokulu Zehra'm... Nefesi mor dağların kekik kokularını andıran Zehra'm... Saçları rüzgârın nağmelerin eşlik eden dünya güzeli Zehra'm... Islak nağmelerimin, karanlık gecelerimin, yalnızlığımın çaresi Zehra'm... Kirpiklerinin ucuna asılarak zamanın kollarına atıldığım Zehra'm... Ağıt haline alan tükenmişliğimin tek panzehiri Zehra'm...





Gidiyorum bu şehirden... Son kez yaşadığın ve ayağının tozuna belenmiş caddeleri adımlayarak gidiyorum... Artık Koray ile Zehra'nın dramı varsın ağıtlarda ve kavuşmaya hasret yüreklerde bir dua misali kalsın...





Ama günlüğüm bu satırları okuyan kişi şunu bilsin ki o bir kere öldü ama ben zaten ölmüştüm...





Elveda çaresizliğim...





.............................................





İzmir/Yarını olmayan bir gün...





İnanmaya gücümün yetmediği bir haber
Dünyayı başıma yıktı Koray'ım...
Diyorlar ki yenilmişiz bu kahpe dünyaya.
Bir ölüm haberi işliyor damarlarıma
Tokat gibi çarpıyor yüzüme acıtan cümleler
Sancım bunca ağır değildi yarim...
Değildi...






Kül rengi düşlerimde kalsaydın keşke Koray'ım... Yakmadan sevseydim seni usulca. Deliler gibi eve koşarken, çığlıklarım uyandırdı henüz uyanmamış şehrimin sokaklarını. Aslında sanaydı gelmelerim, sokağımdaki izlerini duyumsama telaşı... Son defa görme dileğimi duymuşsun sanki... Bunca yıldır tek başına yaşamışsın da tam ?bir? olacakken neden bu zamansız gidiş ?yaşam kaynağım?... Avuçlarımda soluk alan dört bir yanı güz olan ölümü taşıyorum ya bir süredir dokunmadan. Neden benden önce yudumladın onu avuçlarımdan Koray'ım... Neden...





Çoktan unutulduğumu sanmıştım oysa...
En büyük acım oldun, bittim dayanma gücüm...





Her şey üstüme üstüme geliyor...
Şimdi hangi cümle anlatabilir ki acımı...
İçimdeki yangını hangi deniz söndürebilir ki gözlerinden başka...





Çıldırmış gibiyim Allah'ım... O büyülü dokunuşunu beklerken son defa uzaktan da olsa görmeyi dilerken... Nasıl bırakır gider beni yapayalnız. Ceplerime hüzünleri, üşüyen avuçlarıma yenilgileri doldurup, dudağımın kenarına çok görüp öpüşlerini nasıl gider... Ya ben... Ben nasıl yaşarım şimdi... Ölüme mahkum sevdalı her hücremle nasıl kahretmem bu zamansız gidişe... Hem de benim ölgün sokağımda can verişini bilerek nasıl soluk alırım...





Işıklı sabahlarım olmayacak artık, gülümseyen yüzünü düşleyerek umutlanmayacağım, düşler vadisine uzanamayacağım günlüğüme yazdığım her satırda... Affet günlüğüm... Affet beni ama ?cesur musun? derdi ya bana hep... Şimdi zamanı geldi işte... Gör şimdi cesaretimi sevdiğim. Seni çok seviyorum. Her şeyi unutup ölüme seninle yürüyecek kadar hem de...





Sana bir gelin gibi gelmeyi düşlemiştim. Devasız derdimin dermanı olacaktın sen. Yıllardır sakladığım bu beyaz elbisemi giyip, gözlerime sevdamı doldurup geliyorum sana Koray'ım... Şimdi ölüme sarılarak yaşamak zamanı... Usulca gireceğim koynunun üşümüş topraklarına. Ölüm denen sonsuzluğa senden daha yakındım ben yıllarca. Bedenimde ilerleyen hastalıklı hücrelerime rağmen direndim.





Evet... Evet... Özledim o asi yüzünü, bitmeyen hüznünü özledim... Sen ki; yağmurlarını, martılarını tanımadığın bu şehre gelip bu fakir yüreğime canını kurban etmişsin. Sana nasıl koşmam Koray'ım. Birlikte dinlediğimiz o şarkıyı bile unutmamışsın. Lakin takvimler hüznü gösteriyorlar şimdi. Biraz daha yorgun ve biraz daha yaralı saatler... Yaşanmamış her an yokluğuna ilerlerken, ben nasıl sana yaklaşmam.





Diyorum ki yenilmedik biz...
Ölüm denen bu yola birlikte girdik Koray'ım...
Beni bekle... Tutuşan yağmurlarımla,
Gözlerinin cennetine geliyorum...





Tanımadığın bu şehrin topraklarında yalnız koymam seni...




Ölümüne sevmektir zaferimiz... Yenilmedik...
Ölsek de yenilmedik...





Bu satırları okuyan herkes affetsin bizi...






Ayşegül TEZCAN





......................................





Ertesi gün İzmir'de yayınlanan yerel gazeteler ve televizyonlar şöyle bir haber geçtiler.
Çamlık Sokağı No:35 D:12 Karşıyaka'da ismi Koray Yıldırım olan 32 yaşındaki bir geçen yolun karşısına geçmek isterken hızla geçen bir taksinin altında kalarak can verdi. Hikâye buradan sonra başlıyor elbette. Koray yıllar önce ayrıldığı ve çok sevdiği kız arkadaşını tekrar görmek için Özel İzmir Onkoloji Dal Merkezi'ne gelir. Doktorlardan sevgilisi Zehra Güçlü adlı genç kızın kansere yakalandığını ve çok az bir ömrünün kaldığını öğrenir. Günlüğünden de anladığımız kadarıyla daha önce genç kızı kendisi terk ettiği için yeniden cesaret ederek genç kızla görüşemez. Son kez evinin önüne gelir. Belki bilerek belki de yaşadığı yoğun depresyondan dolayı kendisini yolun ortasın atar... Zehra Güçlüyle konuşmamıza ailesi izin vermedi... Koray'ın günlüğü yarından itibaren gazetemizde yayınlanacaktır.





......................................






Akşam hastane odasında televizyon izleyen Zehra olayı öğrenecektir. Evet, Koray gelmişti. Hem de bir nefeslik mesafedeydi. Belki onu bu derin uykudan uyandıracak masun bir masal perisi öpücüğü konduracaktı yanağına ve her şey düzelecekti... Belki kanser denilen bu illet sevginin gücü karşısında geri adım atacak ve çifti ayırmaya kıyamayacaktı. Ama olmadı. Ölüm çok erken gelmişti oysa... Ansızın ve böyle bir sona hiç hazırlıksız...





......................................






Zehra günlüğüne bu satırları yazdıktan sonra Koray ile buluşmak üzere giyer beyaz elbisesini ve evlerinin balkonundan boşluğa bırakır hasta bedenini... Tatlı bir gülümseme ile cansız bedeni huzura kavuşmuştur artık.





......................................






Ertesi gün iki mezar yeri eşildi İzmir'de... Martıların çığlıkları gözyaşlarına karıştı. Vuslata sevdalı gençlerin cesetlerini yan yan gömdüler. Belki de kimsenin uğramayacağı zamanlarda yığın olmuş toprağın altından bir zamanlar birlikte ve şen kahkahalarla söyledikleri türkü yankılanacaktı, efil efil esen bir rüzgârın diliyle...







...Takvimlerden haberin var mı geçiyor yıllar
Bana küsmüş yüzüme gülmez zalim aynalar...





Değerli arkadaşım Ayşegül TEZCAN`a şükranlarımı sunarım...

08 Şubat 2009 7-8 dakika 24 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar