Hayalden Gerçeğe

Günlerdir ekran önündeydim. Üretimsizce, boş gözlerle, duygusuzca... Bazen sadece kendim, bazen kendimdeki kalabalığımla... Bir arkadaşımın yolladığı müziğin notalarındaki seslerde sessizliği yaşayarak; o sessizlikte evreni birkaç kez gezerek hem de...

Tutulmuştum... Parmaklarım değildi tutulan. Yüreğimin de pası yoktu henüz. Ya beyin? Durmadığı kesindi aslında. O halde ne idi beni engelleyen?

Her şey güzeldi de, neden günlerdir suçu parmaklarıma atıp, klavyedeki tuşların yerini bulamadığımdan dem vurup kendimi kandırıyordum? Neden yüreğimin artık pas tutup nasırlaştığını, sadece kan dolaşımı yapan bir organ haline geldiğini düşünüp, kendime olan saygıma karşı Don Kişot'un kılıcını çekiyordum boşu boşuna? Ya kendime olan saygım kazara kılıç yarası alsaydı ne olacaktı? Neden beynimin tatile girip girmediği ile boğuşuyordum hiç yoktan?

Yoksa ruhum mu ağır yaralıydı?

Aslında verdiğim sözü unutmak istediğimden sığınıyordum tüm bahanelere. Unutabilir miydim? Çok belirsiz görünüyordu.

Bir arkadaşıma verdiğim 'Artık yazmamak' sözümden sonra tüm kapılar kapanmıştı bana. Bir tekmeyle o kapı açılmaz mıydı istense? Bal gibi açılırdı... Ya geri dönerken ne diyecek, ne bahaneler üretecektim arkadaşıma? Hep inandıkları ve senet saydıkları sözümün hiçbir özelliği kalmayacaktı artık. Hepsinden önemlisi de, söyledikleri kulaklarımdaydı... Hiç yoktan nasıl o sonuca gelmişti ki sohbet?

-'Bana çok değer verdiğini söylüyorsun. Test edelim...'

-'Edelim!'

-'Bana öyle bir söz ver ki; başta ben fedakârlık olduğuna inanayım. Verebilir misin?

Düşünmüştüm uzunca bir süre. Sonra fısıltıyla 'Veririm' demiştim. Devam etmişti sohbet...

-'Hadi o halde. Bekliyorum. Ben o fedakârlıktan vazgeç demeden de sözden dönmek yok! Anlaştık mı?'

-'Peki...'

-'Nedir fedakârlığın?'

-'Bir daha yazmayacağım.'

-'Evet! Bu yapabileceğin en büyük fedakârlık... Hayırlı olsun. Şu andan sonra kalemi bırakıyorsun.'

Eski yıllarda, sabah partisinden istifa edip başka partiye geçerken atılan fazilet nutukları sonrasında, akşam eski partisine muhteşem dönüşündeki "Yanılmışım" pişkinliğine ve sevimsizliğine mi sığınacaktım ben de şimdi? "Dün dündür bugün bugündür" çaresizliğine mi ya da? Yoksa "Ruhumun med cezirleriydi." duygu sömürüsüne mi? Artık sınıra gelmişti ve yazmadan duramıyordum. Karmakarışıktım.

Bahaneler üretmek, sığıntı sırça köşkler inşa etmek, dolgu limanlara kaçışmak alışılagelmiş kolay yollar... Ya hafif bir rüzgârda o sırça köşkler yıkılıp da altında kaldığınızda, ya o dolgu limanlar çöküp sularla boğuştuğunuzdaki kimsesizliğinizde oluşan pişmanlıklarınız?

Zor anlar...

Öze gelelim o halde!

Hani zaman zaman ruh boğulur ya. Kırgın, üzgün, küskün, gergin, bezgin, dargın... O anlarda bir şeyler anlatmak, karar vermek çok tehlikelidir kişi için. Bocalamanın kazasız geçişmesi gerekir. Cesur imajı almak için çılgınlığa koşarsanız; daldan dala atlamaya çalışır, kendinizi aldatır, özünüze saygının deforme oluşunu yaşlı gözlerle izlersiniz...

O an bir mesaj... Üç harf sadece; 'Yaz!'. Sonra bir ikinci mesaj... 'Yazdığını yolla bana. Okuyacağım önce.'

Durur muyum? Ruhum dinginken ve tutukluğum bitmişken hem de...

Yazdım ve yolladım... Az sonra öfke dolu bir mesaj daha...

'Hani sen sadece yaşanmışlıkları yazardın? Hani sen hayal yazmazdın? Ben sana ne zaman yazma dedim? Sen ne zaman ara verdin?'

Düşündüm tekrar ve karar verdim... Ben yeniden yaşanmışlıkları yazmaya devam etmeliydim. Hayal yazarsam böyle foyam meydana çıkıyordu.

Gülümsedim sonra... Hayal de olsa, 'Yazmamak' sözünü vermemiş olduğuma tabii ki...

20 Şubat 2015 3-4 dakika 27 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (2)
  • 9 yıl önce

    İnsan bazı alışkanlıkları küçük yaşlarda edindi mi yaş ilerlese de onları bırakamıyor vazgeçemiyor bir türlü. Okumak ve yazmak da böyle nitekim kötü alışkanlıklar olarak adlandırılan sigara ve içki de böyledir onlardan da zor vazgeçilir, kimi zamanda ömür sonuna kadar da bırakılmaz. Okumak ve yazmak yatağından seller gibi taşmak ve kendini aşmaktır. Hayalde ve gerçekte de olsa bırakmamak en güzeli. Güzel bir öyküydü okuduğum kutlarım yürekten Turgay bey...👍

  • 9 yıl önce

    Birey olarak kendimizi kandırmak kandırılmak bir yere kadar da millet olarak ?

    az laf çok iş yapmamız lazım

    paylaşım için teşekkür ederim