İçimizden Bir Kadın

Karanlık salona girdiğinde tutamadı kendisini. Uzun zamandır sakladığı gözyaşları ip gibi akmaya başladı. Ağır ağır pencerenin yanındaki koltuğa doğru ilerledi. Oturdu. Oturmasıyla kalkması bir oldu. İnanılmaz bir acı hissetmişti.

Artık gözyaşlarına hakim olamıyordu.
' Tanrım bana yardım et '

Sakinleşmek için sigarasına uzandı. Pencereden giren ay ışığı, kolundaki koyu morluğu aydınlattı. Titreyen elleriyle sigarayı götürdü dudaklarına. Bir acı daha. Dokundu. Eline bir ıslaklık geldi. Dudağı kanıyordu.

Mobilyalara çarparak mutfağa geçti. Bir parça kâğıt havlu kopardı. Kanayan dudağına bastırdı. ' Ahh ..' Kâğıdı çöpe atıp bir başkasını kopardı. Tekrar salona döndü. Canı yana yana oturdu koltuğa. Bacaklarını toplayıp, elinden geldiği kadar kalçasına vermeye çalıştı bedeninin yükünü. Bu daha iyi olmuştu. Sigarasını yaktı. Geceye doğru üfledi dumanını.

.../...

Üniversite ikideydi. Evden sürekli baskı yapıyorlardı ' Artık evlenme yaşın geldi. ' diye. Oysa onun bütün derdi okumaktı. Okuyup meslek sahibi olmak istiyordu. Ancak ondan sonra düşünebilirdi, evliliği.

Yine okuldan geldiği bir gün, salonda misafir olduğunu fark etti. Kimseye görünmeden odasına geçti. Soyundu. Rahat bir şeyler giyip, bilgisayarını açtı. msn i tıkladı. Ordaydı. Tam ' Merhaba ' diyecekti ki annesi girdi odaya.
' Üstüne doğru dürüst bir şeyler giy de salona gel ' dedi.
' Aman anne ya...Bak yine görücü geldiyse...'
' Kızdırma beni de giyin gel...'

Bilgisayarı kapatıp tekrar üstünü değiştirdi. Salonda iki hanım vardı. Aynı yaşta görünüyorlardı, annesinden az büyük gibi. ' Hoş geldiniz ' dedi. Sırayla ellerini öptü ve yemek masasının sandalyelerinden birini çekip oturdu. Kadınların süzmelerinden rahatsız olmaya başlamıştı ki annesi ' Kahvelerinizi nasıl içersiniz? ' diye sordu. Cevabı duyar duymaz koşarak mutfağa geçti, ortamdan kurtulduğuna sevinerek.

Kahveleri ikram etti. Kadınlar bir süre daha sohbet ettiler. Kahveleri bitince izin istediler. Bir daha görüşmek dilekleri arasında gittiler.

' Bak bu oğlanı kaçırmayalım. Nalbur dükkânı varmış, babadan kalma. Durumları baya iyi. Oğlanı araştırdı, baban. Çok efendi bir çocukmuş. '
' Ha yani benim fikrimi almadan siz gereken araştırmayı yaptınız bile, öyle mi? Madem o kadar mükemmel, babamı boşa sen evlen. Ben evlenmeyeceğim. Bunu kafanıza sokun '
Hışımla arkasını döndü, odasına girdi, kapıyı da çarparak kapattı.

Sonraki günler tam bir kâbustu. Annesinin ve babasının ısrarlarının ardı, arkası kesilmiyordu. Bu arada Mehmet ' Seni istemeye gelirlerse, kaçırırım seni ' diyordu.

Sonunda ailesini karşısına aldı ve Mehmet'i anlattı, onlara. Kızılca kıyamet koptu. Hele internette tanıştıklarını öğrenince, babası küplere bindi. Evden çıkması yasaklandı. Bilgisayarını kullanması yasaklandı. ' Bizim beğendiğimiz oğlanla evlenmeyi kabul edinceye kadar odandan çıkmayacaksın ' dedi babası.

Allahtan cep telefonunu almayı unutmuşlardı. Mehmet'le konuşup, anlaştılar ve bir akşam, ev halkı uykuya çekilince eşyalarını topladı. Küçük bir valize koydu. Sessizce merdivenlerden indi. Yavaşça sokak kapısını açtı. Kendisini bekleyen Mehmet'in elini tuttu. Karanlığın içinde kayboldular.

Önce imam nikâhı kıydılar. Sonra ailesi ile barışma çabaları başladı. Uzun uğraşlardan sonra; babası affedince resmi nikâhları yapıldı.

Evlendikleri ilk gece, odada yatağa oturmuş Mehmet'in gelmesini bekliyordu. Çok heyecanlıydı. Ellerinin titremesine engel olamıyordu. Gelinlik ve makyaj gitgide ağırlaşıyordu, üstünde. Sonunda kapı açıldı. Mehmet yalpalayarak girdi içeri. Sarhoştu. Kısa bir an sallanmadan durmayı başarıp ona baktı. Sonra deli gibi üstüne atıldı. Duvağını bile açmaya gerek görmeden çamaşırını parçalayarak çıkarttı. Daha neye uğradığını anlayamadan her şey olup bitmişti.

Saatler gibi gelen belirsiz bir zaman sonra...

Mehmet hareketsiz yatıyordu üstünde. Ağırlığından nefes alamıyordu. Sadece sessizce ağlıyordu. Canı yanıyordu. Son bir gayretle itti Mehmet'i. Sağa doğru devrilip horlamaya başladı. Sızmıştı. Güç bela doğruldu, yatağın ucuna oturdu. Bıçak gibi acı saplandı karnının içine. Acının hafiflemesini bekledi. Kalktı. Banyoya geçti. Yüzü, gözü perişan haldeydi. Gözyaşına karışan makyajı suratını simsiyah yapmıştı. Gelinliğini sıyırdı. Eteğinde kocaman, kırmızı bir leke vardı. O lekeyi görünce dayanamadı. Çöktü. Gelinliğine sarılarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

.../...

Dört yıllık evliydiler. Bir kızları olmuştu. Henüz iki yaşındaydı. Kimselere bir şey söyleyemiyordu. Zaten söylese de kimse inanmazdı. Etraflarındaki herkes hayrandı Mehmet'e. Hele ailesi. Resmen tapıyorlar ve başta ne büyük haksızlık yaptıklarını düşünüyorlardı. İstediklerinin, beklediklerinin çok üstünde bir insandı damatları. Onlara göre.

Artık dayanma noktasının sonuna gelmişti...

Hiç kimse oda kapıları kapandıktan sonra ortaya çıkan Mehmet'i tanımıyordu.

Bir o tanıyordu.

Bir de yaralanan gururu, insanlığı, kadınlığı...

.../...

ANNELER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN...

09 Mayıs 2010 4-5 dakika 17 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar