İzolasyon

İzolasyon


Amel Defteri’nden

Bölüm 27

İzolasyonun en büyük yanılsaması aynı felaketin hepimizi aynı çatı altında toplaması olabilir mi?..

İnsanlar ekonomik durumları yükseldikçe kendi konfor alanlarını değiştirme eğilimine giriyorlar. Aslında bir nevi “izolasyon” istiyorlar. Daha önce birlikte yaşadıkları alanı, iç dünyalarında çoktan bir tehdit unsuru olarak belleklerine kodladıkları için, zamanı gelince ilk fırsatta orayı terk ediyorlar.

Tıpkı yıllar önce bizim yaptığımız gibi... Köyden şehre, şehirden başka bir şehre; ekonomik ve sosyal açıdan diplerde olmanın o “dayanılmaz” sancılarından kurtulup, bilinmeyen bir yere umutla göç ederek var olma mücadelesi vermek... Sonrasında ise, benim İstanbul'dan Antalya'ya taşınarak yaptığım gibi, yeni taşınılan alanda yepyeni bir “konfor alanı” oluşturmak.

Bunu lise dönemimde fark etmiştim. Yaşadığımız ev ile okul arası yaklaşık iki veya üç kilometreydi ve ben her gün yürüyerek gidip geliyordum. Mahallemiz, tıpkı biyoloji dersinde gördüğümüz mitoz bölünme gibi, sürekli bölünüyor ve farklılaşıyordu. Evler dağınık, gelişigüzel ve plansız bir şekilde yükseliyor; kimileri tek katlı gecekondular inşa ederken, kimileri de tuğlaları sıvasız, penceresiz, yarım kalmış, betonu dökülmemiş, demiri gözüken iki katlı binalarıyla “ileride bir gün” hayalini kuruyordu.

Yapılaşma,modernite buysa eğer bunu sevmemiştim!

Bir de “site” diye nitelendirdiğimiz, kendine has alanları olan, inşaatı yıllarca süren kooperatifler vardı. Memurlardan oluşan orta sınıf dediğimiz kesim bu sitelere yönelirken; daha üst kesim aynı bölgede kendine özel alanlar oluşturuyordu. Bunlardan en ilginci, “Doktorlar Sitesi” idi. Denizin bitiminden başlayıp birkaç dönümlük bir alanı kaplayan bu site, tel örgüler ve “Site sakinleri dışında girmek yasaktır!” yazan uyarı levhalarıyla çevriliydi.

Orada yaşayanlarla mahallelinin arasında görünmez bir duvar vardı. İlginç olan, bu duvarı koruyan kişinin —o dönemin “bekçisi”— aslında kendilerinden olmayan biri olmasıydı. Belki de o bekçi amca, her gün koruduğu o lüks sitelerde yaşamanın hayalini kuruyor, ama eve döndüğünde gecekondusundaki gerçekle yüzleşiyordu.

Arkadaşlarımla birkaç kez denizden yüzerek içeri girmeyi denedik. Merak ediyorduk: Acaba oralarda nasıl bir hayat vardı? Fakat her seferinde bekçi engeline takıldık. Aynı coğrafyada, birbirine temas etmeyen paralel evrenler gibiydik.

Yıllar sonra, 1999 depreminden iki gün sonra Antalya’dan Avcılar’a, dört yaşındaki kızımı almaya gittiğimde gördüğüm manzara ise her şeyi silip atmıştı. Ne o tel örgüler kalmıştı ne de o “yasak” levhaları… İnsanlar parklarda, sokaklarda, arabalarında yatarak yaşam mücadelesi veriyordu. Toz bulutları, çığlıklar ve enkaz kokusu arasında, o yapay sınırların anlamsızlaştığını görmek hem hüzünlü hem de düşündürücüydü.

Belki de izolasyonun en büyük yanılsaması buydu: Bu büyük afet herkesi aynı çatı altında topluyordu!

Devam edecek..

15 Ekim 2025 2-3 dakika 38 öyküsü var.
Yorumlar