Kalbin Işığı

Uzun bir gündüzün daralan bir geceye taşınma aşamasında tanıştı bu sesle Devran. Kafası karışıktı, çınlıyordu kulakları. Anlamsız kelimeler ve iç fısıldaşmaları beyin heyulasından dimağına damlamaktaydı. Çevresine bakındı Akşam ezanı okunmaktaydı. İnsanlar yorgun ve bitkin bir yok oluşa yürüyorlardı sanki. Kendini zar zor bir banka attı. Biraz uzanmak istedi. Kafasını toparladıktan sonra doğruldu ve çevresine baktı. Artık insanlar net görünmüyordu. Sadece baş kısımlarında parıldayan turuncumsu bir renk varlıklarının deliliydi. Yanından bir anne oğul geçti. Alacası gözleri kamaştıran bir alev kırmızısı sarmalamıştı ikisini. Kavga edenleri gördü sonra. Mavinin en koyu tonuyla bezenmişti başları. Sarı ve mor renk taşıyan varlıklar yorgun ve bitkin yürüyorlardı. Neden herkesi bu renkte görüyordu. Suretler kaybolmuş siretler kaplamıştı bedenleri adeta. Ayaklarının altında bir hareketlilik vardı. O da ne! Bir kedi! Sürtünüyordu bacaklarına. Şeker pembesi gözleriyle adeta yürüyen bir yumaktı. Acaba diğer hayvanlar da görülebiliyor muydu? Gözlerini güvercinlere dikti. Evet onlar da canlı ve aktifti. Beyazlık ve saflık saçıyorlardı etraflarına. 

Yürümek istedi. İlerledikçe buğulu yüz hatlarından kanayan bedenlerin yolları kapladığını gördü. Adeta ruhsuz bir evrende yürüyordu. Herkes bir yerlere yetişmeye çalışırken alınlarındaki ışığı korumanın derdindelerdi. Birden uzaklarda turkuaza çalan rengiyle bir göz alıcı varlığa takıldı gözleri. Kalbini tutuyordu. Yanına yaklaştı.

- Sen ! Sen neden kalbini tutuyorsun? Herkes başını tutarken?

-Aklım. dedi adam. Aklım kalbimden sonra gelir benim.

Devran şaşırmıştı. Sözlerin anlamını düşündü bir süre. Sonra tekrar yöneldi adama

- Bana da öğretsene kalbimle yaşamayı.

Adam yavaşça vücudunu Devrana dönüp kısık sesle şöyle dedi;

-Beynini önceleyenler ülkesinde kalbinle yaşamak suçtur. Suçlu mu olmak istiyorsun?

Devran şaşırmıştı. Ama öğrenmek istiyordu.

-Bu nasıl bir dünya, çevremdeki insanlar neden böyle renklere bürünmüş? Kiminin midesi parlamakta, kiminin alnı, senin kalbin, kiminin başkaca yerleri? Tüm bunların anlamı ne?

Adam gözlerini denize döndürerek yanıtladı;

- Burası alemi misaldir evlat. Suretlerin hakikatine burada erilir. Kimi midesine tapar orayı ışıtır, kimi kendine aşıktır bedenini yandırır. Ama sen kanma bunlara. Sadece bir ışık oyunudur bu alem.

- Peki gerçek nedir?

- Gerçek mi. Hıh. O alemi misalde bulunmaz. Kalbinle hissedilir ama yine de vakıf olunmaz.

- Bana hissetmeyi öğretir misin?

- Çargah mezarlığına git. Bir geceyi orada geçir ve kabirleri izle. Beyaz ışık yükselen bir kabir göreceksin. Ora sana ilham verecek.

Devran çargah mezarlığını biliyordu. Çevresindeki garip silüetleri inceleyerek oraya vardı. Kabirlerden birinden inilti sesi duydu. Oraya yöneldi. Bir gencin haykırışlarıydı. Ya rabbi ne seslerdi bunlar. Derhal uzaklaştı oradan. Tersi istikamete yöneldiğinde büyük bir kalabalığın toplanıp sohbet eder gibi seslerinin çıktığını duyumsadı. Yaklaştığında bir kabristandan beyaz ve yeşil karışımı ışık sızdığını ama ortalıkta kimsecikler olmadığını gördü. Oraya yavaşça oturup izlemeye başladı.

- İzle ve tefekkür et ölümlü. Geleceğin yeri görüyorsun... diyordu bir ses

iliklerine kadar dondu Devran. Tüyleri diken diken oldu. Ses devam etti

- Kalbin sırrı ölümde gizli. Ölüm mezarda. Tüm sesler sessizlikte. Uyanmak uyuyanları görmekle olur. Dirilik ölenlerin ibretlik hallerindedir. 

Oturduğu yere yığılan Devran gözlerini kapamış, kalbine ilham olunan bu sesleri tüm hücreleriyle hissederek teslim olmuştu. Anlamak için uyuması gerekecekti. Öyle de oldu... Uyudu...

03 Haziran 2025 3-4 dakika 3 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • Uyku da ölümün yarısı düşününce. Ölmeden önce ölümü hissetmenin yazısı olmuş. Tebrik ediyorum Kerem. Güzeldi. Kalemine sağlık. 🌾