Kırık Hayatlar 3

Hayatın gerçekleri


Aralık ayının soğuk bir kış günüydü. Dört yüz doksan sokakta yine farklı bir hikayenin yaşanacağı içime doğmuştu. Akşamın ilk saatleri gelip çatmıştı bile. Kimi müşterilerimin eve gelme, kimilerin ise işe gitme saatiydi
. İşlerinden dönen dostlarımın yorgunlukları yüzlerinden ve yürüyüşlerinden belli oluyordu. Arada sırada tanımadığım simalara rastlayıp göz göze geldiğimde, bir selamın nelere kadir olduğunu bilenlerdenim.

Hava kararmış yağmur desen yavaştan caddeyi ıslatıyordu. Betonlaşmış bir şehrin içinde, azda olsa ağaç diplerindeki toprak kokusunu içime çekmeyi başarabiliyordum. Yağan yağmuru araba farlarının ışığından seyretmeyi çok severim. Dükkanımın önünden gelip gecen onca arkadaşımın ve merhaba dediğim kişilerin: sorunlarını, yaşam tarzlarını biliyordum. Hepsinin içinde, yarınlarla ilgili soruları vardı. Varla yok arasında bir yaşamdı seçtikleri. Aslında kimin yoktu ki ?..

Çayımı demlemiş bir bardak çay koymuştum kendime. Sigara molası için dışarıya çıktığımda; sarışın bir bayanı tabelalara baka baka caddeyi geçerken gördüm. Bir yeri aradığı kesindi ama nereyi arıyordu ki bu geç saatte? Çünkü saatler gecenin on'uydu. Aradan beş dakika geçmeden tekrar aynı yöne doğru yönelince dikkatimi çekti. Dükkanımın kaldırımına doğru yürümeye başladığımda göz göze gelmiştik. Buyurun dememe bile fırsat vermeden aksak bir şive ile,
-Buralarda internet cafe var mı ?,diye sordu.
-Buyurun burası internet cafe, dememle bir oh çekmesi, telaşlı bir şekilde içeriye girmesi bir oldu.

-Lütfen bana bir masa açabilir misiniz?, demesiyle masasını açıp dışarıya çıkmam bir oldu. Çünkü dışarıda bıraktığım sigaram beni bekliyordu. Aradan beş dakika ya geçti ya geçmedi...
-Bir fincan çay alabilir miyim ?,demesiyle irkilmiştim. Biraz evvel yüzündeki karamsarlık ve telaş gitmiş, yerini huzura bıraktığı belli oluyordu.
-Peki efendim, dememle bir fincan çayı dışarıda oturduğu masanın üzerine bıraktığımda hemen söze başladı.
-Biraz evvel yanınıza geldiğimde irkildiniz ne düşünüyordunuz? Sizi bu kadar düşündüren neydi acaba ,merak ettim ?,demesiyle biz sohbete başlamıştık.
Ne bileyim! Belki de bu telaşınızın sebebini öğrenmekti düşüncelerimin arasında yer alan. Gözlerinde bir gülümseme ile, dudaklarının arasında duran sigaradan derin bir nefes aldı. Gözlerimin içine bakarak, hiç beklemediğim bir cevapla karşılaşmıştım.
-Sen nesin psikolog musun?, demesiyle bende başladım gülmeye.
-Hayır ama iyi bir dinleyici iyi bir dostum, dememle gergin hava yumuşamış dışarıda çaylarımızı yudumlamaya başlamıştık.

-Peki size bir şey sorabilir miyim?
-Buyurun ne isterseniz sorabilirsiniz bilgim dahilinde size cevap verebilirim, deyince.
-Siz öğretmen misiniz?
-Hayır. Neden sordunuz ben hala isminizi bile bilmiyorum ki size nasıl cevap vereyim ?
-Özür dilerim kendimi tanıtmayı unuttum vallahi akıl mı kaldı bende. Bu gün hayatımın en çekilmez bir gününü yaşadım. Benim adım Aslı. Almanya da yaşıyorum buraya özel bir iş için bir haftalığına geldim. Pasoportumda ki bir sorun için. Ama Maalesef burada sorunlar hemen halledilemiyor.

Dertliydi hemde gereğinden fazla konuşacak çok şeyi vardı. Ama ne zamanı vardı, nede gecenin müsaadesi vardı. Ama söylemek istediklerini de sanki söylemeye çalışıyordu ... Aksak bir şive ile. Aramızda buzlar erimiş konuşmaya başlamıştık.
-Hani size, siz öğretmen misiniz, demiştim ya? Benim bir öğretmenim vardı ona çok benziyorsunuz onun için demiştim, dedi.
Bende benim öğretmen olmadığımı, ama bir şeyleri karalamaya çalıştığımı söyleyince...
-Nasıl yani ,siz ne yazıyorsunuz o zaman ?...
-Şiir, dedim. Bazen de şimdi sizin anlatmaya başlayacağınız hayatımızın içindeki yaşanmışlıkları yazıyorum, dememle duraklaması ve yerinden kalkıp masanın başına oturması, gelen e-mail'ine bakıp tekrar geri gelmesi bir oldu.
-Hocam nasıl oluyor bu yazdığınız hayat hikayesi?, diye sorunca...
-Kişilerin adları ve yaşadıkları yerler değiştirilmiş şekilde kaleme alırım. Onayı alındıktan sonra da yayınlar ve seslendiririm, dememe kalmadan...
-Hocam benden sana o zaman tastdikli onay. Yaz hocam yaz, yaz da herkes okusun bir hayatın acı gerçeklerini.
Aslen Akdenizliyim. Dört erkek kardeşi olan, bir evin tek kızı olarak büyüdüm. Ailemin sevgilisi idim. İlkokula Diyarbakır'da başladım. Okulda çok başarılıydım. Okumak sevdası içimde büyüdükçe büyüyordu. Sınıfın en başarılı öğrencisi haline gelmiştim ve herkese parmakla gösteriliyordum.

Her şey işte o sene başladı. Yaşım on iki idi .Bir akrabamızın düğünü için gittiğimiz salonda göz göze geldiğim, Mehmet'e aşık olmuştum. Ne gecenin gece olduğunu, nede gündüzün gündüz olduğunu fark ediyordum. Ne gariptir ki hiç konuşmadan da aşık olabiliyormuş insan oğlu. Aynı duyguları, Mehmet'inde yaşadığı ve beni görebilmek adına sokak başından ayrılmıyordu. Ama büyüklerim çok büyük tepki vermişlerdi. Annemden yediğim dayaklar sonunda ?sarılık ? hastalığına tutulmuştum. Ölümle burun buruna gelmiştim. Sonra tedavimin bitmesiyle birlikte on iki yaşında nişanladılar, kış gelince evlendim. Evliliğin ne olduğunu bilmeden anne oldum. Kızım içeride uyurken ben dışarıda arkadaşlarla ip atlayıp saklambaç oynardım. O küçücük yaşımda ailenin değil sülalenin sorumluluğunu taşırken buldum kendimi. Eşim, iş dolayısıyla başka şehirlere giderdi. Ayda bir gelir yine giderdi. Sonunda bir akrabamızın yardımıyla Almanya'ya gittik. Dil yok, meslek yok... Seneler geçip giderken beş çocuğumuz olmuştu. Evlilik ne! Gençlik ne!.. Çocukluğumu yaşamadan beş çocuk haaaa .Diyeceksiniz ki neden beş çocuk. Hiçbir şey bilmiyordum ki? Ayıp sus konuşulmaz, diyerek kimseden bir şey öğrenemeden geçmişti hayatım.

Bu mücadele içinde, evlilikteki ve yaşamımdaki eksikleri hiç görmüyordum. Zor şartlar altında kendimi yetiştirmek için sabahlara kadar kitap, gazete okurdum. Yaşadığım yerde sevilen 'çocuk gelin' diye konuşulurken, çocuklarıyla büyüyüp güzel bir kadın olmuştum. Her zaman ki gibi kaçınılmaz son gelip çatmıştı. Kavgaların dozları artıkça evde ne huzur ne de mutluluk kalmıştı. Çocuklarımla tek başıma yirmi yedi yaşında bir kadın olarak, hayatın içinde var olabilmek adına çaba gösteriyordum. Çok zor günlerdi hocam ,çok zor günler !!..

Büyük kızım lise, küçük oğlum ilkokula başlamışlardı artık. Beş çocuğumu da bu koca şehirde kaybetmemek için bir mücadeleye giriştim.Düşünsenize yabancı bir ülkede dini ve dili ayrı kültürün içinde. Beni hayata bağlayan değerli varlıklarım olan çocuklarımı kaybedebilirdim. Bu ara bende kurslara başlamıştım. Çocuklar okula giderken bende ''Stilist Modelist'' oldum. Sanatsal yeteneğim olduğunu biliyordum. Üniversitede resim öğretmeni olan bir arkadaşımdan resim dersleri almaya başladım. Evimi küçük bir ev tekstil mağazası haline getirmiştim. Çocuklarımı çok güzel ve efendi yetiştirdiğimi; sokakta tanımadığım insanların tebrik etmeleri beni çok mutlu ediyordu. Kızım üniversiteyi bitirmiş İngiltere'ye dil eğitimi almaya gitmişti. Güzel sanatlarda okuyan kızımı da ablasının yanına yollamıştım. Üçüncü kızımda üniversiteye başladı. Oğlum okumaya karşıydı ama benden kurtulamadı ve yurt dışına yolladım. İki yıl kolej okuyup artık okumayacağını söyleyince pes ettim. Küçük oğlum ise iki üniversite okudu veeeeeee benim yapacağım bir şey kalmayınca;dönüp baktım geriye ben kendim için ne yaptım?.. Koca bir hiç... Hep onun hayatı bunun hayatı derken ben kendimi hiç düşünmemişim. Aslında beni kimsenin düşünmediğini de öğrendim böylece !..

-Hala devam ediyor mu, bu beraberlik Aslı hanım?.
-Hocam kırk yıldır beraberiz .Bitmiş bir evliliği ayrı evlerde ayrı yataklarda , çocuklarımın baskısıyla devam ettiriyoruz,. En acısı da ne, biliyor musunuz?.... Bastırılmış yok etmeye çalıştığım duygularımı ,ne kadar gem vursam da, önüne geçemedim. Ben de bir kadındım ve hayatın içinde yaşamam gerekenler vardı. Yok olmayan duygularımı hayallerimi, bunu da on yıl önce öğrendim. Hem de nasıl yaşadım bir şey bu anlatılamaz yaşanması gerekir. Yasaklar, offf yaa... Ben hep yirmili yaşlarda takılı kaldım galiba hocam. ''Bir ömre bedel ,muhteşem bir üç yıl yaşadım günahların ve yasakların gölgesinde !..''

İnanın bana çok acılar var hayatımda. Yanlışlar doğrular hepsi bir birine karışmış. Aradan geçen onca zaman sonra kendinden küçük birisine aşık olmak var ya! Yaradandan bir hediyemi. Yoksa geçmişte yaşamak istediğim, ama benden esirgenen ve yaşatılamayan bir hayattan öç almaktı belkide. Hocam seçilmiş bir hayatı yaşamak çok zor, ama yinede kızmıyorum artık onlara. Neyin doğru neyin yanlış olduğunun artık bir önemi de yok. Çünkü onlarda kendilerince benim için iyi olacağını düşünmüşlerdi. Önceleri çok düşünür kahreder dim. Artık düşünüp kızmak içimden gelmiyor. Şu andaki duygularımı bilemiyorum. Karışıklıktan öte, insan hayatında yaşadıklarında yanlışlıklar içindeyse bunlardan ders alıyor. Güvensizlik de aşkı ve sevgiyi zedeliyor.

-Peki o ilk sevdiğine ne oldu?
-Hocam aradan yirmi beş yıl geçmişti ki bir akrabamın ölümü için Mersin'e gitmiştim. Orada gördüm ,saçı sakalı aklanmış beli bükülmüş kendini salmış bir şekilde. Göz göze geldik taziye evinde. İnanır mısın hocam o an kalbim duracak gibi oldu zannettim. Her yer o ilk gün gördüğüm gibi oldu. Gözlerinde o ilk gün gördüğüm bakışı vardı yine. Ama benim beş onun ise üç çocuğu vardı. Yirmi yıl bekledikten sonra evlenmiş.

-Evet hocam işte böyle. Yanlış kararların ardında mutsuz evlilikler ve yaşanan ?'kırık hayatlar'' .Ama ne olursa olsun yaşanan ne olursa olsun, çocuklarımın her biriyle gurur duyuyorum. Ama ben kendi hayatımı hiçe saydım, sadece çocuklarım var bu hayatta. Benden bu kadar hocam gerisi sana kalmış ...Haaa hocam bana da gönder mesajla okuyayım geçmişimi senin kaleminden.

Sevgili dostlar o gece bir merhaba ile başlayıp, gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam eden bir sohbetin içinde, bir hayatın dramı ve unutulmaz anıları, düştü beyaz sayfalara. Aslında ders alınacak bir konu her zaman ki gibi, senin benim onun hikayesinden farklı değildi..
Hangimiz ?'Kırık bir hayatın ?' parçası değiliz ki?...

?' Yeni bir hayatın içinden yaşanan öyküde buluşmak ümidiyle bekleriz...''

17 Aralık 2012 9-10 dakika 29 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 11 yıl önce

    Öykü sözcüğünün kökeni depo kelimesidir. Bu nedenle öykülerin birer depo

    oldukları söylenebilir. Şeyler öykünün içinde saklanırlar ve bu şeyler

    anlamdır.

    Teşekkürler bu yazan ve yeni bir hayatın içinden yaşanan öyküde buluşmak ümidiyle buluşturan bu değerli kalemin şairine...👍😙