Nihayet

Amel Defteri’nden
Bölüm 7
Birden apartmanın içindeki merdivenlerin ışığı yandı. İçimden bir ses, “O işte.” diyordu. Yüreğim yerinden çıkacak gibiydi. Kapı açıldı; önce annesi, ardından kendisinden altı yedi yaş küçük erkek kardeşi, en sonunda da o indi.
Annesi, iner inmez merdivenlerdeki gençlerle sohbete başladı. Erkek kardeşi hızla sokağa fırlayıp arkadaşlarının yanına koştu.
Kapıdan çıktığında beni görmedi. Halbuki uzak değildim ama ben onu görmüştüm. Çünkü bekleyen bendim. İçimden anlamsızca tebessüm ettim. Hatta kendi kendime, “Bu anın şiirini yazsa yazsa ancak Murathan Mungan yazar.” demiştim.
Uzun saçını ensesinde toplamıştı; birkaç koyu kahve teli yanaklarının yanına düşmüştü. Bu sadelik, yüzünü her zamankinden daha güzel gösteriyordu. Üzerinde pastel mavisi bir tişört, rengi tam seçilemeyen bej şort, beyaz Converse ayakkabılar vardı. Bileğinde bezden örülmüş renkli bir bileklik, diğer kolunda da plastik renkli bir saat… Gerçekten harika görünüyordu.
Aramızda en fazla on metre vardı. Merdivenlerde birkaç kişiyle selamlaşıp şakalaştıktan sonra aşağıya indi, bana daha da yaklaştı. Apartman girişindeki loş ışık ve sokak lambaları, akşamın karanlığında hoş bir atmosfer yaratıyordu ama romantik denemezdi. Çünkü sokakta oynayan çocukların çığlıkları ve merdivenlerdeki insanların konuşmaları ortamı kaotik hâle getiriyordu. Yine de tüm bunlar, benim onda gördüklerime engel değildi. Gözümde ve zihnimde sadece ikimiz vardık; diğer her şey flu ve belirsizdi.
B blok merdivenlerinde oturan bir kız arkadaşı ona seslendi. Hatırladığım kadarıyla iki blok arası 25-30 metreydi.
“Aa, geliyorum!” dedi, ona doğru seslenerek.
Önce hızlı adımlarla bizim bulunduğumuz yöne doğru geldi. Yanımdaki arkadaşım dirseğiyle beni dürtüp gözleriyle işaret etti ama gerek yoktu; benim gözüm zaten onun açık kahve gözlerindeydi. O gözler, hele güldüğünde bambaşka bir renge dönüşüyordu.
Tam yanımızdan geçtiği sırada zaman adeta yavaşladı. Sanki ikimizin yan yana geldiği o an durmuş gibiydi. Bana çok kısa, hafif bir bakış ve tebessüm bıraktı, sonra yeniden hızlanarak arkadaşının yanına gitti. Selamlaştılar, sarıldılar. Sonra yüzü bize dönük şekilde merdivenlere oturup sohbet ettiler.
Boyu benden birkaç santim uzundu. Ben ise hep sınıfın kısalarındandım. Okulda genellikle en önde oturmam gerekirken, öğrencilik hayatım boyunca hep arka sıralara kaymayı tercih ederdim. Bu da benim için ilginç bir çelişkiydi. Göz önünde olmak beni rahatsız etmiyordu ama en ön sıraların dayatması da bana göre değildi. Bunun tek istisnası, okulda İstiklal Marşı törenleri ve askerdeki resmi düzenlerdi.
O sırada annesi ismimle seslenip, “Nasılsın oğlum?” dedi. Bir an irkildim. Kısa bir tedirginlikten sonra,
“Sağ olun teyze, iyiyim. Siz nasılsınız?” dedim.
Bana bakıp,
“Ooo, bu akşam çok şık görünüyorsun, hayırdır?” deyince elim ayağıma karıştı. Ne diyeceğimi bilemedim. Kadıncağızın, kızına hissettiklerimi anlayıp anlamadığını kendi kendime sorguladım. Sonra belli belirsiz bir teşekkürle yetindim. “Hadi bakalım, iyi akşamlar size.” diyerek yanımızdan ayrıldı.
Devam edecek..
Çok teşekkür ederim..Selam ve sayılarımla..