Papatya Gülüşlü

Usulca başını yastığa dayadı, kafasını sol tarafa çevirdi. Düşünceliydi düşünceleri gözlerine yansıyordu gözleri dolu doluydu.

Gözlerinde bir çocuğun sevinci vardı. Kendi kendi gülüyor ve konuşuyordu. Yüreği bir kuş kadar özgür ve bir o kadar da karamsarlık vardı.

Odanın içerisi loş bir ışıkla kaplıydı. Dev bir boy aynası tüm odayı baştan aşağı bir televizyon gibi içine almış gösteriyordu.

Duvarda zamanın belirsizliği gösteren bir saat ve içinde birbirini kovalayan Akrep ve Yelkovan. Onlar bir günde sadece 2 defa buluşabiliyordu ve zamanın verdiği belirsizlik onları yine ayırıyordu.

Acaba oda bir gün kafasını kurcalayan, onu allak bulak eden ve belirsizliğe sokan düşlediği ve hoşlandı biriyle birlikte olabilecek miydi.

Onu gördüğünde yüreği bir çocuk sevinci gibi kıpır kıpır oluyor o konuştuğunda zamanın durmasını, yükselen seslerin kulakları tarafından duyulmamasını ve sadece kulakları ona itaat etmesini istiyordu.

Onu arzuluyor ve dokunmak istiyordu. Ama biliyordu bu imkansızdı çünkü hoşlandığı kişi ondan epey büyüktü. Kendisi 25 yaşında hoşlandığı ve herkesin ona Papatya abla dediği yaşı 35 olan bir kadındı.

Hiç kimseye hissetmediği duyguları ona karşı hissediyordu. Çocuksu bir gülümseme ve çocuksuz bir hüzün vardı gözlerinde. Papatyaları artık yaşamında çok sever olmuştu.

Odanın sessizliği, duvarların korkunç görüntüsü, saattin ölümcül tik tak sesi artık ürkütmüyordu onu. Çünkü yalnız değildi, yüreğini dolduran alev alev yakan biri vardı artık.

Adını daha koyamadığı bir tutku vardı içindi, yada adını koymaya korktuğu bir tutkuydu bu.

Uyuyamıyor güneşin karanlığı kovduğu zamana kadar uyuyakalıyordu. Gözleri kankızılı olana kadar bu sürüyordu.

Papatya adına şiirler yazıyor ve odasının her tarafına demet demet aldığı ve kavanozlara koyduğu Papatya çiçekleri ile donatmıştı. Onu anımsatacak onu yaşatacak ve düşündürecek ne varsa her şeyi odasına koymuştu. Gözlerinin yanında hiç ayırmayacak bir şekilde.

Elinde sadece tek bir Papatya vardı. Sürekli onu okşuyor, öpüyor ve kokluyordu. Çok değer veriyordu hiç elinde bırakmıyordu. Terleyen ellerinin arasında Papatyada hafif bir solgunluk vardı. Papatyayı ona veren yüreğini cayır cayır yakan kişiydi.

Onu o gün evlerinde görmüştü. Akşam üzeriydi yine Can odasına kapanıp Papatya'yı düşlüyordu.

Birden aşağıdan ses geldi evet dedi kendi kendine bu Papatyaydı. Hemen kendini toparladı ve aşağı indi. Yüreği kıpır kıpırdı yine çocuksu bir gülümseme hakimdi onda. Odanın kapısı açtı ve Papatyayı gördü. Papatya yaşına göre daha genç görünüyordu. Gözleri kahverengiydi normal ve siyah saçları vardı. Orta boylu balık etliydi.

Düzgün bir Türkçe edası ile konuşuyordu.Konuşurken şiirimsi ve insana güven veren bir tarzı vardı.



Evli ve 1 çocuk annesi idi. Ama evliliğinden hep şikayetçiydi rahat bir yaşamı yoktu sıkıcı ve onu bunaltan bir aile yapısı vardı. Ama Papatya bu olumsuzluklara rağmen kendine güveni ve çevresine güven saçmayı biliyordu. Her zaman tüm olumsuzluklara rağmen gözlerinde umut türküsü ve yaşam gülücükleri hiç eksik olmuyordu.

Papatya'nın üzerinde ince beyaz ve diz kapaklarına kadar inen tunik bir elbise vardı. Desenli bir çorap giymişti. Dalgalı saçlarını Özgür bırakmıştı.

Can içeri girdi kalbi hızlı hızlı atıyordu. Acaba konuşabilecek miydi, tüm cesaretini topladı

--Merhaba Hoş geldiniz

--Oy Can Hoş bulduk. Nasılsın canım iyi misin.

--Teşekkürler iyiyim siz nasılsınız.

--Bende iyiyim teşekkürler.

Kısa bir sohbetten sonra Can misafir odasında bulunan koltuğa oturdu. Papatya hemen karşısındaydı Can'ın gözleri sürekli ondaydı. Papatya'nın gözlerine ve vucuduna bakıyordu, baştan aşağı süzüyordu onu. Biran kendini kaybedip Papatya'yı arzular olmuştu. Onunla sevişmeyi hayal ediyordu. Islak ve dolgun dudaklarına dudağını götürüp aşkın nefesini içine çekiyordu.

Ama bir anda kendine geldi. Evet onu arzuluyor ve istiyordu ama imkansızlaşan bir yaşam farklılıkları vardı. Papatya hem evli hemde ondan büyüktü ve düşündüğü arzu hayalinin günahkar bir olgu olduğunu biliyordu.

Can hayal dünyasında gezerken Papatya'nın sesi ile kendine geldi.

--Can ne düşünüyorsun gelsene yanıma.

Can duyduğuna inanamamıştı.

--Hiç öyle düşünüyorum.Tamam Geliyorum.

Can ağır ve heyecanlı adımlarla Papatya'nın yanına gidip oturdu. Papatya'nın vücut ısısını içinde hissediyordu. Heyecan da kalbi duracak gibiydi. Papatya saçları ve kulağının altında bulundurduğu Papatya çiçeğini aldı Can'ın elini tuttu Can neye uğradığını şaşırmıştı.

--Can avucunu aç biliyorum sende benim gibi Papatya çiçeğini seviyorsun. Ondan ötürü bende bu çiçeği sana veriyorum umarım iyi saklarsın ve baktıkça beni hatırlarsın.

Can avucunu açtı, avucu ter içindeydi. Papatya çiçeğini aldı, ne diyeceğini bilemedi biraz sustu ve

--Teşekkür ederim.Bana verilen en büyük ve en değerli hediyedir bu.Bunu ömrüm boyunca saklayacağım.

Papatya küçük bir gülümseme ile Can'ı onayladı

--Biliyorum Can senin için değerli olduğunu.Ben Papatyaları biliyor musun neden seviyorum?

Can başını iki yana çevirerek

--Hayır bilmiyorum. Ama bilmek isterim.

Papatya derin bir nefes alarak.

--Papatyalar ne kadar yıpranırsa yıpransın, ne kadar ilgisiz kalırlarsa kalsın, dallarından, ana toprağından ne kadar koparılırsa koparılsın onlar hep yalnızlığı sefer ilgi olmadan da yaşar ama asla insanların gözyaşlarına dayanamazlar o zaman boyunları bükük olur ölürler. Papatyalar insan gülücükleri ile yaşamayı severler, gülücükler olmazsa eğer tek tek yaprakları dökülür ve ayrılık yaşarlar.

Bu sözler Can'ın yüreğine işlemiştir ve o an Papatyanın neden hep güldüğünü ve yüzünde gülücükler eksilmediğini anlamıştır.


02 Mayıs 2011/P.Tesi
Saat:22:25

07 Şubat 2015 5-6 dakika 6 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar