Pastane Sokağı

 Mersin’de güzel, güneşli bir gün yaşanıyordu. Ne çok sıcak; ne de çok soğuk olan bu günün öğleden sonra diye tabir edilen zaman dilimindeydim. Öğlen yemeğimi yiyeli fazla olmamıştı. Hafif tokluk rehavetiyle çöken hafif bir uyku hali, bende mayışmış bir izlenim yaratmıştı. Bu durumumu göz önüne alarak, kendimi tatlı yemem gerekliliğine inandırdım. Bir pastanede yiyeceğim hafif bir tatlı, beni canlandırabilirdi.

Yenişehir’de bir sokakta tüm bu düşüncelerle yürürken burnuma vanilya kokuları geliyordu. Bu koku bir pastaneden mi geliyordu? Yoksa bende oluşan düşüncelerin psikolojik bir sanrısı mıydı? Bir müddet kokunun nerden geldiğini anlamaya çalıştım. Sonunda bu aromanın avare bir şekilde dolaştığım sokağın köşe başındaki pastaneden geldiğini anladım. Bu pastane, dış görünüşü itibariyle envai çeşit tatlılar, pastalar sunan bir mekân havasındaydı. Rafların nizam palası da ne kadar ciddi bir müessese olduğunu kanıtlar gibiydi. Derhal Kaplan’ı aradım. 1 saat sonra bir kahvede olan randevumuzu ricam sayesinde bu hoş pastaneye aldırdım.

- Alo. Kaplan nerdesin? Göçmen civarında bir pastane keşfettim.

- Mutfaktayım baboş. Eğitim veriyordum. İş, yeni bitti.

- 1 saat sonra buraya gel de, bu pastaneye gidelim.

- Yevmiyemi bekliyorum. Tamam gelirim.

Aradan 1 saat geçmişti. Kaplan nihayetinde buluşma mevkisine geldi. Buluşma yerine geldiği vakit, havadaki vanilya aromasının o da farkına vardı. Dili, tadı iyi aldığı kadar burnu da bu hususta pek hassastı. Adeta lezzet detektörü olan Kaplan ile bu Pastane’ye güvercin adımlarla ilerlemeye başlamıştık. Pastane kapısına vardığımızda Kaplan, beyaz spor ayakkabısının tabanını yerdeki yeşil, oval paspasa haşin bir şekilde sürtüp önden pastaneye girdi. Hemen arkasından ben de teşrif ettim. Bu sırada pastane çalışanları arasında bir fısıldanma sezdik. Ayaklı lokanta fihristi Kaplan’ı tanımış olmalıydılar. Yerel gazetelerin köşe yazılarında ara sıra adı geçen ve fotoğrafı yayınlanan bir gurmeyi tanımamak, ayıp olarak nitelendirilebilirdi. Neyse ki böyle bir ayıp söz konusu değildi. Pastane’de bir masaya oturduktan birkaç dakika sonra işyeri sahibi Memoş Bey, önünü iliklediği fiyakalı takım elbisesi ve 2 numara gözlüğüyle masamıza teşrif etti.

- (Memoş) Aman efendim kimler gelmiş. Hoş geldiniz.

- (Kaplan) Hoşbulduk.

- (Memoş) Kaplan Bey sizsiniz galiba. Ben Memoş. Adınızı çok duyduk. Bizi şereflendirdiniz. Önceden haber verseydiniz bir karşılama yapardık.

- (Kaplan) Valla gideceğimiz yere gidiyoruz Memoş. Böyle şaşalı tavırlara karşıyız.

- (Memoş) İsterseniz gelin, size kısaca mutfağımızı gezdireyim.

- (Kaplan) Olur Memoş, severim mutfakları. Galoş var mı baboş?

- (Memoş) Tabii ki efendim, tabii ki…

Kaplan’ın bir mutfak gezintisine eşlik ediyordum. Kaplan, mutfakta eksik bulduklarına ekşi ekşi bakmış, beğendiği hususları da ‘’vauv’’ nidalarıyla dışa vurmuştu. Mekân sahibi Memoş Bey için Kaplan’dan alacağı not önemliydi. Çünkü Kaplan, bu pastane’yi boğazına düşkün yakın çevresine anlatacak; bununla da yetinmeyip belki bir yerel gazetenin arka sayfalarında bir yerde tavsiye edecekti. Bu yüzden Memoş Bey, Kaplan’ın üzerine bu kadar titremiş, onun nazarında prestij kazanmak için yağcılık yapıp, Kaplan’ın gönlünü şen sözleriyle şöyle bir okşayıp geçmişti.

İşletmenin genel hatlarıyla hijyenik bulduğumuz mutfağını gezdikten sonra masamıza geçip siparişi verdik. Kaplan ile mönüyü inceledikten sonra fırın sütlaç yeme kararı aldık. Aradan fazla zaman geçmeden Pastane sahibi Memoş Bey, bir garson edasında siparişlerimizi masamıza getirip afiyet diledi. Ayrıca sütlacını da methetmeden geçmedi.

- (Memoş) Efendim Sütümüz son derece doğaldır. Benim bacanak mandıra sahibi. Sütün en hasını o mandıradan tedarik edip, sütlü tatlılarımızı bu sütle yapıyoruz.

- (Kaplan) Öyle mi Memoş? Bak buna sevindim. Zaten seni görür görmez organik düşkünü olduğunu sezmiştim. Aferin sana.

- (Memoş) Aman efendim, teveccühünüz…

Memoş Bey yanımızdan ayrılırken Kaplan, onun cebine bahşiş mahiyetinde 5 liralık bir banknot koyup, onu adeta şereflendirdi. Memoş Bey’in bu sıradaki tavrı da istemem yan cebime koy kıvamındaydı.

Sütlacın geri kalan kısmını da yiyip hesabı ödedikten sonra mekândan ayrıldık. Bu pastane macerasından aklımda kalanlar sadece hoş bir vanilya kokusu ve fırın sütlacın hafif yanık tadı değildi. Kaplan sayesinde gördüğüm ayrıcalıklı bir müşteri muamelesi de beni etkilemişti. Keşke müşteri ayırt etmeksizin herkese böyle davranılsa diye iç geçirdim.

Bu serüvenden sonra o pastanenin ve bulunduğu sokağın bende ayrı bir yeri oldu. Bu vanilya kokusunu soluduğum sokak benim için artık Pastane sokağıydı. Beni mayışmış halimden canlandıran parke taşlı geniş bir sokak…

Emir Erten 


30 Mayıs 2019 4-5 dakika 11 öyküsü var.
Yorumlar