Piyano Anahtarı

Piyano Anahtarı

Kemal Amca, elindeki çayı yavaşça masaya bırakıyordu. Pencereden dışarı baktı. Mart yağmuru çiseliyordu. Koltuğundan kalktı, salondaki eski dolaba yürüdü. Dolabın üst rafında, yıllar önce oraya koyup unuttuğu küçük bir kutu duruyordu.

Kutuyu indirdi. Ağırdı. Ellerinde titredi hafifçe. Açtığında içinden pirinç bir anahtar çıktı. Parlıyordu hâlâ. Piyano anahtarı.

Gözyaşları doldu gözlerine. Anahtarı avucuna aldı, sıkı sıkı tuttu. O piyano, şimdi tozlanıyordu bodrum katında. Yıllardır kimse dokunmamıştı tuşlarına.


1982 Haziran. İstanbul Konservatuvarı.

Kemal, yirmi üç yaşındaydı. Parlak bir geleceği vardı. Piyano virtüözü olacaktı. Hocaları inanıyordu ona.

O gün, final konseri için prova yapıyordu. Rachmaninoff'un İkinci Konçertosu. Zorluydu ama ezberlemişti.

"Kemal, biraz daha duygulu çal," diyordu hocası. "Sadece teknik yetmez. Ruhunu koy müziğe."

Kemal başını salladı. Yeniden başladı. Ellerinde dans ediyordu notalar. Konservatuvara girdiğinden beri hayalini kurduğu andı bu. Büyük sahnede, büyük salonda çalacaktı.

Prova bittiğinde ter dökmüştü. Hocası alkışladı. "Bravo Kemal! Yarın herkesi büyüleyeceksin."


Ertesi gün hazırdı. Smokinini giydi. Saçlarını taradı. Ailesi salonun ön sıralarında oturacaktı.

Sahnede yürürken dizleri titriyordu. Piyanonun başına oturdu. Derin bir nefes aldı. Parmakları tuşlara değdi.

İlk notalar döküldü. Sonra ikinciler. Üçüncüler. Müzik akıyordu içinden. Gözlerini kapattı. Kendini verdi müziğe.

Sonra oldu.

Sağ elinde ani bir ağrı. Keskin, yakıcı. Parmakları kasıldı. Tuşa bastı yanlış nota. Sonra başka bir yanlış. Durdu.

Salon sessizdi. Yüzlerce göz üzerindeydi. Ter döküyordu. Tekrar denedi. Ama parmakları tutmuyordu. Kramp mı, yoksa başka bir şey mi, bilmiyordu.

Kalktı. Sahneyi terk etti. Hocası koştu arkasından. "Kemal, ne oldu?"

"Elim... Elim tutmuyor."


Hastanede teşhis kondu: Fokal distoni. Müzisyenlerde görülen bir hastalık. Tedavisi yoktu.

Doktor, "Piyano çalamazsınız artık," diyordu.

Kemal dondu. "Ne demek çalamam?"

"Üzgünüm. Elleriniz tutmayacak. En azından profesyonel seviyede değil."

O gün, Kemal'in dünyası başına yıkıldi


Aylar geçti. Piyanoyu bodrum katına indirdi. Anahtarı kutuya koyup dolaba kaldırdı. Bir daha bakmadı.

Konservatuvardan ayrıldı. Matematik öğretmeni oldu. Evlendi. İki çocuğu oldu.

Ama gece rüyalarında hep o sahnedeydi. Piyano çalıyor, eller tutmuyor, müzik kesiliyor.

Yıllar geçti. Çocukları büyüdü. Karısı öldü. Emekli oldu. Küçük bir apartman dairesinde tek başına yaşamaya başladı.


Bugün. 2024 Mart.

Kemal Amca, pirinç anahtarı elinde tutuyordu. Yağmur yağıyordu dışarıda.

"Belki bir kez daha," diye fısıldadı.

Kalktı. Bodrum katına indi. Piyano oradaydı. Tozlu, eski, ama hâlâ ayaktaydı.

Anahtarı taktı. Kilit döndü. Kapağı açtı. Tuşlar sararmıştı ama sağlamdı.

Oturdu. Derin bir nefes aldı. Parmağını tuşa götürdü.

İlk nota döküldü. Titrekti ama güzeldi. Sonra ikinci. Üçüncü.

Rachmaninoff değildi bu. Basit bir melodiydi. Ama içinden geliyordu.

Elleri tutuyordu. Artık genç değildi, hızlı oynayamıyordu. Ama çalıyordu.

Gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Müzik dolduruyordu odayı.

Bitirdiğinde sessizlik çöktü. Yalnızdı. Ama ilk kez yıllardır kendini tam hissediyordu.

"Teşekkür ederim," diye fısıldadı piyanoya.


Ertesi sabah komşuları Kemal Amca'yı bulamadılar. Kapıyı açtıklarında oturuyordu piyanonun başında. Başı tuşların üzerine düşmüştü. Yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı.

Pirinç anahtar hâlâ kilit deliğindeydi. Piyano açıktı.

Ve masada bir not vardı:

"Müzik bitmez. Hayat biter. Ama müzik kalır."


Oğlu Murat, babasının cenazesinden sonra piyanoyü kendi evine taşıdı. Anahtarı çerçeveletti. Duvara astı.

Her baktığında babasını hatırlıyordu. Piyanonun başında, gözleri kapalı, müziğe dalmış.

Hayat garip, acımasızdı bazen. Ama güzellik her zaman bir yolunu buluyordu.


Turgay Kurtuluş 

23 Ekim 2025 3-4 dakika 17 öyküsü var.
Yorumlar