Porsuğun Tilkiyle İmtihanı

Boynu bükük porsuk ormanda yürüyordu. Sağına soluna bakındı yiyecek bir tane böğürtlen kalmamıştı. Aramaya devam etti. Bu orman dar geliyordu ona. Kendini sıkışmış, yalnız ve kırgın hissediyordu biraz. Derken ilerde suyun kenarında bitmiş küçük çalılığın arkasında bir hışırtı duydu. Heyecanla yeni bir av veya yemek bulmuşçasına o yöne doğru harekete geçti. İştahlıydı ama üzgündü. Çevresinde bir tane arkadaşı kalmamıştı buruktu. Yalnızlığın misket misali çocukluğunda kaybolduğunu kalbinin derinliklerinde hissediyordu. Neden kimse yoktu, neden bitmiyordu yeni böğürtlenler... Soruları dağıttı aklında ve adımlarını hızlandırdı çalılığa doğru. Yaklaştıkça şapurtular duydu. Bu iyice semirmiş bir tilkiydi. Nereden bulmuşsa bulmuş sıska bir balık tutmuştu. Uyanık tilki fark etti hemen porsuğu. Yemeyi bıraktı ve porsuğa doğru döndü.

- Hayırdır porsuk ne iş.

Bu cüretkar konuşmayı samimi bir arkadaş bile yapmazdı. Buna ne oluyordu ki böyle laubali oluyordu. Herhalde acizliğim ve düşkünlüğümden diye düşündü porsuk.

- Sen de kimsin? Seni tanıyor muyum?

- Yoo. Tanısan ne olacak tanımasan ne. Bu koca ormanda ayakta kalmaya çalışan garibanlardan birisin?

Porsuk bu konuşma tarzından irrite olmuştu. Ama kendine de kızıyordu. Bu seviyesiz hayvanlarla muhatap oluyordu. Ona neydi ki. Bir sıska balık kılçığına tenezzül ediyordu. Sonra merak etti tilkiyi;

- Herkes gitmiş. Bu ormanın artık tadı kalmadı tilki. Sen neden buradasın?

Tilki alaycı cevapladı;

- Ben eğlencesine buradayım. Benim için bu varoşlarda dolaşmak bir keyif işi.

Şaşırdı porsuk. Bilge tavrını değil açlıktan boynunu büktüren başını sağa eğerek  baktı.

- Sen dalga mı geçiyorsun dostum. Keyif çatacak hal mi kaldı. Ama vücudun güzel görünüyor. Gözlerin capcanlı. Bak benim benzime solgun ve durgun. Açlıktan kemiklerim sayılıyor. Biraz daha bir şey yiyemezsem sonum belli.

- Al hadi. dedi tilki balığın kafa kısmında kalan bir kaç lokma eti önüne atarak.

Saldırdı porsuk. Uzun zamandır boğazına bir şey girmemişti. Yerken, keyifle izliyordu Tilki onu. Pis bir sırıtış yaptı.

- Sen karnını doyurmak mı istiyorsun.

Porsuk dikkat kesildi.

-Evet, eveet.

- Dostum o kolay iş. Gel seni benim sahibimle tanıştırayım. Aslında işverenim de denilebilir. 3 öğün yemek var. Başını sokacak bir evin var. Boş zamanlarımda da keyif için buralarda geziniyorum işte. Belki sana da uygun bir iş verir.

Bir an ilgisi arttı Porsuğun tilkiye karşı. Ama bir yandan da tilkinin sinsi tavırlarından irrite oluyordu.

- Peki götür bakalım. 

Birlikte yola koyuldular. Yürürken porsuk tilkinin ayaklarındaki izleri fark etti. 

- Bunlar da ne dostum. Ayakların yara mı oldu?

- Yok. Onlar ayaklarıma takılan kelepçelerin izi.

- Kelepçe mi? O da ne? Sen nasıl bir işte çalışıyorsun dostum?

- Ben sahibim için tavuk çalarım. Çeşitli çiftliklerden aşırdığım tavukları sahibime getiririm o da beni çeşit çeşit yiyeceklerle ödüllendirir. Çaldığım tavuktan da bir but verir. Hem çalamadığım veya av bulamadığım zaman bile mutlaka yiyecek verir. En güzel yönü de bu. Her zaman yemek buluyorsun. Açlık kaygısı yok.

Porsuk durdu, bükük boynu biraz daha dikleşerek tilkinin üzerinde gezindi.

- Sen ölmeyecek misin! Nasıl çalarsın!

- Ölüyordum zaten . Açlık nedir tatmışsın. Anlaman lazım beni.

- Açlık açlık. Peki hala demedin ayak yaraların nedendir. 

Tilki ah çekerek anlattı. Bazı geceler sahibim bir yere gitmemem için ayaklarımdan sıkıca bağlar. Ben dolaşırken bileklerimi çok acıtıyor. 

- Ne yani senin özgürlüğünü mü elinden alıyor yani? Tutsak mı ediyor bazen.

Tilki normal bir olaymış gibi göz süzerek;

-Ne var bunda şaşıracak. Hepimiz aslında bir şeylere tutsak değil miyiz? Kimi yiyeceğe, kimisi eşine, kimi yavrularına...

-Aynı şey değil dedi Porsuk. İnsan her şeyinden vazgeçer. Eşi gider, çocukları onu terk eder, yiyeceksiz de idare eder. Ama onursuz yaşayamaz. Boynum bükülür ama esarete tahammülsüzüm dostum. Bu bana gelmez.

Tilki porsuğun haline sıfatına bakmış, bir de sözlerine. Alaycı devam etmiş;

- Şu haline bak. Açlıktan kırılıyorsun. Özgürlük mü karnını doyuracak. 

- Onursuz ve gurursuz yaşamaktansa çabama devam ederim. Beni yaratan da beni görür. Her karanlığın ardından bir güneş doğar. Zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Zahmette rahmet vardır.

Tilki gülmeye devam etmiş. 

- Sen bunlarla yaşamaya devam et. Ama bir gün düşersen dara kartımı al. Ben bu adresteyim. demiş.

-Sana selam olsun tilki. Seni akıllı bilirdim. Ama olsun. Herkes tabiatı gereğini yapar. Kurt kurtluğunu yapacak çakal çakallığını. Saygı duyarım. Ben üzülsem de yanımdan tüm sevdiklerim de gitse kimseye küsmem, ümitsizliğe de düşmem. Üzülür, mahsun olurum ama inanırım ki rızkı veren Hüdadır. Kimsenin tahakkümü altına girmem. Sana tavsiyem şudur ki insan bir kere ölür. Onursuzca ölme. Şerefinle yaşa kimsenin köpeği olma. Kimsenin özgürlüğünü satın almasına izin verme. 

Böylece yollarına devam etmişler. Tilki düşünmüş ilerlerken. Kalbine dokunmuş söyledikleri Porsuğun. Bakmış ayaklarının dibindeki karıncalara. Onlar bile boyunduruk altında değil, bir şekilde de yaşıyorlar. Ama sonra yine tilki tilkiliğini yapmış ve sahibinin dizlerine kedi misali sürtünmüş. Porsuk ise değerleri için yaşamaya devam etmiş.

19 Eylül 2025 5-6 dakika 4 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar