Sanki Bir Düş

Kız, sankilerle dolu odaya girdi. Düşündüğü nice şeyden bir tanesiydi 'belki' diye başlayan sözlere kanmak. Buraya, bu odaya gelirken sakince yürüdüğü siyah patika yolu düşündü. Son derece sıkıcıydı orası. Sanki bu oda çok eğlenceliydi! Kendini toparlamaya bir hacet aradı. Soluğunda kasılıp kalan acı menfaatleri boğazından sert bir öksürme ile olanca hızıyla yayıldı odaya. Sevgisi az değildi bu kızın. Sadece darmandağınık bir aklı vardı o kadar... Her ne kadar zihnini boşaltmak istese de bir virüs kıvamıyla ona yaklaşan tüm yaşadıkları onu asla bırakmamak niyetinde idiler.

Odanın boş olan en 'sanki' köşesine oturdu. 'Oysa ki'lerle uğraşmaya dayanamayacağı bir hali baş göstermeye başladı. Son ışığını da karanlık yolda kaybeden gözlerini hissetmeyi denedi. Olmadı. Sanki tüm sinirleri alınmış, yaşama dair tüm bağlantıları kesilmiş gibiydi. Onu bu noktaya getiren neydi? Karanlık bir yol, hayır hayır, karanlık bir gelecek...

Nefes almayı bıraktı. Kendinden geçmeyi denedi. Çığlık duyacakmışçasına bekledi. Zifiri odanın tüm sankileriyle donandı çevresi. Yine olmadı. Hissedemediği gözlerini açtı sonuna dek. Belki birazcık aklı yerinde olsaydı, küçük bir ışık arayabilirdi. Yapamadı. Her şey gibi bu da yarım kaldı hayatında.

Kayıplarının en ücra köşesinde sakladığı gözyaşlarını akıtmayı denedi sonra. Bu çok zordu. Halbuki şimdiye kadar biriken yaşlar ona öylesine ağırlık yapıyordu ki, onların akamayışına şaşırmış olmalıydı. Bilinen şu idi ki, yine ağlayamayacaktı... Olsun, o da üzülüp ağlamak yerine gülmeyi tercih etti. Sanki bir komedyenin tüm marifetlerini ortaya döktüğü an ki kadar, orada oturan bir seyirciymiş gibi, tüm kaslarını kullanarak güldü. Kahkahaları odanın olmayan eşyalarını sarsıyor, sankileri rahatsız ediyordu. Ne yapacaktı ki? Gücü ancak buna yetiyordu. Hem şimdiye kadar acı çekmişti de ne olmuştu sanki? Hiç... Daha fazla kendine acımak, kendini aciz hissetmek niyetinde değildi.

Ayağa kalktı. Olmayan sehpaya takıldı. Kahkahasını kesmişti. Gözleri yuvalarını terk edip de fırlayacakmış gibi son çapına dek açılmıştı. Sankilerle kaplı duvara dayandı. Yavaş yavaş kaydı duvardan, yere çöktü, oturdu. Olmayan sinirlerini ya da yıpranmış olanlarını çalıştırmayı denedi, olmadı. Ne bir şey hissedebiliyor, ne de ağlayabiliyordu. Sakindi/ sankiydi...

Çevresini dinlemeye koyuldu. Ne diyordu ki olmayan duvarlar? Sanki diye başlayan bir yığın cümle sıralamıyorlar mıydı? Sanki olacaktı, sanki mutlu olacaktın, sanki yaşayabilecektin... Uyku ile uyanıklık hali arasında kalan göz kapaklarını kapadı. Sanki uyuyacaktı.. Kapadığı göz kapaklarının ardında dolanan çuvalla resim ona rahatsızlık vermiş olmalıydı ki, tekrardan açtı gözlerini sonuna dek. Ağlamayı beceremediği gibi uyumayı da becerememişti.

Bir fareyi andıran vücudunu hissedemiyordu artık. Ne ayaklarını, ne ellerini, ne beynini... Yalnızca gülmek istiyordu; etrafına kahkahalar fırlatmak, sankilerin aciz karanlığına olanca hızla haykırmak.. Ağız çevresi acıyana dek, gözleri kapanana, hatta göz bebeklerinden yaşlar süzülene dek, öyle bir gülmek istiyordu ki...

04 Mayıs 2012 2-3 dakika 34 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar