Seme Kırıntının Zaman Yolculuğu

Müziğin dilediğince uçuyorum, davranış akti uzatan birine; daima diyorum, daima ellerim kirlidir, çünkü insan ürünü dokunduğum her şey benim zehirim ve uçuyoruz. Çok saçma şeyler söylemişim, üç dakika sonram öyle düşünecek ya da yapılacak herhangi bir iş bulup devam edeceğim.

Sabahları rutinim tütünsüz başlar çünkü kullanmıyorum. Seme gibi bakıyorum aynaya, sabahki halim o ve onu saat 16’da yazacağımı aklımın ucundan geçirmedim.

Ne akışkansın sen zaman, sana sen demem durdurur mu hiçliği mi? Siz, diyeceğim o nedenle.

Uyanınca saçlarımı düzeltmem gerek, beş dakika bile değil, suyu aç, kim gitti henüz? Bu nasıl soru, nasıl söylersin?, diyor biri. Ne söyledim ben? Kahvaltı tabağıma bakarken, bir kırıntıya ilişiyorum. Ben de bir kırıntı mıyım? Toprağın altında yatan ben kırıntı, memnun oldum efendim. Hangi ağaç büyümüş benden, yoksa kaydı mı toprak? Pekala heyelan söz konusu olabilir. Kutsal kemiklerimden olamam, ben kemik olamam, göremiyorsam yoktur ya da bir röntgen lazım, bu ben miyim? Leğen orası.

En çok ben gülerdim. Yirmi yıl önce, ekim ayı diyelim aynı olsun şimdiyle fark etmez. Ocakta okursam Ocak yaparım.

Rüstem Bey gelmeyecek, o öldü diyemez kimse, emin değiliz, hem ona hayat öpücüğü verdim, yaşlı bir adam için zıpkın gibiydi. Çağrışımlar ahlakın kuzeni aklın, torna tesviye başkanıdır. Onu babam gibi seviyorum, komik bir söz ama gülmüyor içim. Rüstem Hasval, üç öykümün yoksa iki miydi, baş rolüdür ve en çok öldükten sonra konuşmuştur.

Ne zamandır bu olduğumu bilmiyorum. Daha şu diye gösterildiğim günler aklımdayken üstelik. Gökyüzüne doğru düşüyordum ona eminim, bir parça ısrarla dinletiyordu kendini, üstelik "ground" diyordu kadın sesi, çok hoş bir sesi vardı, hu hu hu gibi bir nidayla söylüyordu farklıydı.

Diyelim ben, zemini anlatmış olsam inşaatla ilgili terimleri anlatırmışım gibi geliyor. Zemine her gün sertçe düşen birinden gündüzleyin aslında nasıl bir yer olduğunu anlatmasını bekleyemeyiz. Gece mümkün, aynı nedenle uyuyorum. Soğuktu, yalnızdım, ses yoktu, üstelik bir o yana bir bu yana oynuyordu, bir yarık açılsa da içine düşsem, hayır bunları demeyeceğim. Kibritçi kız seni.

Televizyon açık. bir spiker anlatıyor, koyu yeşil ceketini düşünüyorum sanırım velur kumaş.

"tüm çıplaklığıyla kendinizle ilgili görmek istemediklerinizle karşınızdayız, sevgili izleyiciler. alışkanlıklarınıza hitaben arkanda ne var diyen çocuğu suçlayamayız, ellerinizi görmüyoruz. gözlerinize bakmaktan vazgeçeni de suçlayamayız. "

Bu durumda kimseyi sahiden tanıyor olduğumu söyleyemem, önemi yok aslında, zemin demiştim, heyelan nedir? Melek değilim.

Yazımın başlangıcına geç kaldım, o nedenle buraya yazıyorum.

Sıkılmıştım, sonra yazı başladı. Eğer hikmeti mevcudiyetinden hasıl olan bir dem yakalamak için bir çaba içine girsem ya da tüm yok oluş manzarasına bakmakta ve görmemekte ısrar eden canlılara ait bir özelliği değiştirmeden kendime lüzum eden şekil ve şekilsizlikle seçebilirdim.

Ekim/Ankara

16 Ekim 2021 3-4 dakika 11 öyküsü var.
Beğenenler (5)
Yorumlar (2)
  • 2 yıl önce

    İyi bir kaleminiz var Bahar hanım nazımda ve nesirde zevkle okutuyorsunuz tebrik ederim