Tuttuğum Elleri Bırakmadım

Kadın orta yaşı biraz geçmişti. İnce, uzun boyluydu. Dalgalı saçlarının kapladığı başını ellerine eğmiş, sessizdi.

Salon çok büyük değildi. Sabahtan beri giren-çıkanlar yüzünden havası baya ağırlaşmıştı. Kadının solunda, iki adam ve bir kadın oturuyorlardı. Tam karşısında yüksek bir kürsü. Kürsüde ince siyah bıyıklı, iri, mavi gözlü bir adam vardı.

' Sanık ayağa kalksın.'

Kadın ' Bana mı söylendi? ' der gibi başını kaldırıp, etrafına bakındı. Kendisine söylendiğini anlayınca ayağa kalktı.

' Bu üç kişi senden davacı. Senin onları 'Düşürdüğünü' iddia ediyorlar. Söyleyecek bir şeyin var mı?.'

Kadın solunda oturan üç kişiye baktı. Bir zamanlar en yakın arkadaşı olan kadınla göz göze geldi. Bakışları ile sordu ' Neden? ' Aynı soruyu diğer iki adama da sordu. Derin bir sessizlikle karşılaştı gözleri.

Kürsüde oturan hâkime çevirdi, başını.

' Seni ne ile suçladıklarını anladın mı? ' dedi hâkim.
' Anladım, hâkim bey. '
' Kendini savunmayacak mısın? '
' Ben ne diyeyim ki hâkim bey? Onlar böyle yaptığımı düşünüyorlarsa, benim söyleyecek neyim olabilir ki? '
' Olur mu öyle şey kızım? Herkesin söyleyecek bir şeyleri vardır, mutlaka. Anlat bakalım. Seni dinliyoruz. Bu hanım neyin olur? '

' Hanım, benim en yakın arkadaşımdı, eskiden. Bütün sırlarımızı paylaşırdık. İçtiğimiz su ayrı gitmezdi. İyi ve kötü günlerimizde hep destektik birbirimize. Eşlerimiz de tanıştıkları için geceli-gündüzlü görüşürdük. Eşiyle sorunları vardı. Bir türlü aşamıyordu. Aşamadıkça boşluğa düşüyordu. Ne kadar çabalasam da dolduramıyordum, boşluklarını. Ve bir gün birini sevdi. Hayatı kâbusa döndü. Ne evinden ayrılabiliyor, ne de sevdiğine gidebiliyordu. Ama bir şekilde mutluydu. Hayata yeniden dönmüştü. Kendine bakıyor, süsleniyor, gözlerinin içi gülüyordu, yeniden. Yaptığının, yaşadığının yanlış olduğunu anlatmaya çalıştım. Yaşadığının sahte bir pırıltı olduğunu, ışıltısı söndüğünde çok daha mutsuz olacağını anlatmaya çalıştım. Baktım ki olmuyor, anlatamıyorum ben de o mutlu diye sustum. Sustum ki yaşadığını, yaşayacağı kadar yaşasın. Bittiğinde ben yine yanında ve destek olurum dedim. Bitti. Arkasında bir yığın yalan bırakarak gitti, sevdiği. Hemen koşup sarıldım, arkadaşıma. O beni itti. 'Neden engel olmadın, niye izin verdin sevmeme? 'Diye beni suçladı. Ve bir daha beni görmek istemediğini söyledi. Çok direndim, gitmemek için. Küsmedim, alınmadım hiçbir kötü sözüne. Sadece sustum. Ama ben gitmedim. O gitti. '

' Peki ya şu mavi gömlekli bey? O neyin oluyordu? '

' O bey, benim yıllarımı paylaştığım insandı. Hayata birlikte başladık. Birlikte yürüdük. Sahip olduğumuz her şeyi beraber kazandık. Çocuklarımız oldu. O çalıştı, ben çocuklarımızı büyüttüm. Hiç şikâyetçi olmadan yapmam gerekenleri yaptım. Ne zaman bir derdi olsa, derman olmaya çalıştım. Üçüncü çocuğum gibiydi. Öyle kabullendim. Her zaman yanında durup destek olmaya çalıştım. Maddi durumumuzun düzelmeye başladığı günlerde, bizden iyice uzaklaşmaya başladığını fark ettim. Karşıma alıp konuştum. Ne kadar çok değerimiz olduğunu, bu değerleri kaybetmemek için birbirimize daha çok sarılmamız gerektiğini anlatmaya çalıştım. Bir sabah uyandım ki; evde yok. Gitmiş. Bir not bırakmış. Başka birini sevdiğini yazmış, notunda. Gitmedim. Bekledim. Gelmedi.'

' Ya onun yanındaki?'

' Hayatın bana verdiği her şeyi hiç şikâyet etmeden kabullendim. Yaşadığım her şeyin bir anlamı olduğuna inandım. Öyle bir zamana gelmiştim ki; tamam demiştim kendime. Bundan sonrası böyle yaşanacak. Sen böyle mutlu olacaksın. Kendime bunları söylediğim günlerde tanıştık, onunla. Kış ortasında bahar gibiydi. Ruhumun açlığını doyuran lezzetli bir yemek gibiydi. Uzun zamandır hissetmediğim şeylerin hepsiydi. Önce sohbet ettik. Uzun uzun. Kendimi anlattım. Geçtiğim yolları tarif ettim. Yüreğimin kırıklarını döktüm önüne. Dedim ki; "İstediğim tek şey sevgi. Sevmek ve sevilmek. Güvenmek. Huzurlu olmak. Bana bunları yaşatmayacaksan, gelme". "Yaşatacağım" dedi. Geldi. Yaşattı da. Ama bir şeyi söylemeyi unutmuştu; Aynı şeyleri benimle birlikte, aynı anda, çok kişiye yaşattığını. Yine de gidemedim. Bekledim. Tek'e inmeyi, tek olabilmeyi bekledim. Hiç bıkmadan ne kadar sevdiğimi anlatmaya devam ederek, bekledim. O; çok'tan vazgeçemedi. Gitti. '

Kadın sustu. Koyu bir sessizlik kaplamıştı salonu. Hâkim başını eğmiş, önündeki dosyayı okuyordu. Çıt çıkmıyordu. Sanki nefes bile almıyordu hiç kimse. Neden sonra hâkim başını kaldırdı. Önce davacı üç kişiye baktı. Sonra kadına çevirdi bakışlarını.

' Kararı okumadan önce söylemek istediğin son bir sözün var mı? ' dedi.

' Tuttuğum elleri bırakmadım... Düşenler, benden değildi... '

' Yaz kızım, karar: Sanığın; doğru, dürüst, sevmeyi gerçekten bilen bir insan olmaktan başka suçunun olmadığının anlaşıldığı ve bu yüzden beraatına.
Kendisinden davacı olan üç kişiyi hak etmedikleri büyüklükte bir sevgi ile sevmiş olmasından dolayı suçlu olduğuna. Bu suçundan dolayı, her birine manevi tazminat ödemekle cezalandırılmasına karar verilmiştir. Tazminat bedeli: Bir liradır. '

21 Mayıs 2010 5-6 dakika 17 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 10 yıl önce

    çok çok güzel bir konu ve nefis anlatımı bir solukta okuttu öyküyü gönül alkışlarımı bırakıyorum sayfanıza eser hanım her dem saygımla