Üç Nokta

Üç Nokta
Gözlerime çatal sapladım. Dört delik açıldı. Kanlar fışkırdı, dört delikten. Artık görmüyorum. Körüm, kör. Kanlar her tarafımı sarmış. Kör gözümle bedenim kanlar içinde yüzmekte. Görmüyorum artık ne çirkeflikleri, ne yanlışlıkları, ne iğrençlikleri, ne pislikleri, ne mutsuzlukları, ne huzursuzlukları, hep beraber geçen hayatımın sahnelerinde var olup da hala varlığını sürdüren o insanların yüzlerini görmüyorum.
Beynime giriyor ellerim. Bir sinir var orda, hatırlama işlevimi sürdüren. İşte o siniri yakıyorum. Cayır cayır. Hayrettir. Haz duyuyorum delik gözlerimden, yanmış sinirimden.
Görmeyen gözlerle kalçamı kesiyorum. Sonra göğüslerimi. Göğüslerimi kalçalarımın yerine, kalçamı göğüslerimin yerine takıyorum.
Oturuyorum. Değişik bir his beni alışkanlığımdan uzaklaştırıyor. Kalçamın yerinde duran göğüs uçları ezildi oturunca. Kalkınca dikleşti. Kilotumda yeni bir çift göz gibi kabarıklık yaptı. Sütyen takmak ise saçma sanki, gizlenecek göğüs uçlarım yok artık, sadece dik dursun diye kalçalarıma sütyeni taktım yine.
Göbeğime bakıyorum. Oyarak çıkarıyorum. Saçımı derimden kazıyorum. Saçla dolu kafa derisini oyuntuya yerleştirmeden önce bağırsağımın bir kısmını dışarı sarkıtıyorum. Belki buda moda olur.
Göbeği kafatasımın üzerine yerleştiriyorum. Kafatasımın bir kısmı açıkta kalıyor, karışmıyorum. Görünsün.
Kulaklarımdan birini üst dudağıma, ötekini alt dudağıma yerleştiriyorum. Üst dudağımı bir kulağımın, alt dudağımı da diğer kulağımın yerine takıyorum.
Dört delikli gözlerimden birini burun deliklerimden biriyle, diğer dört delikli gözümü de diğer burun deliğimle yer değiştiriyorum.
Yapışkanlarım, çivilerim bitmek üzere. Gidiyorum bakkala. Kulaklarımda bol bol yapışkan, lazım olur diye çivi, vida istiyorum. Burun deliklerimi görmeden bakıyorum. Adam da bana bakıyor. İçimden adama ''delimi ne?'' diyorum. Elimle parayı uzatıyorum. Korkarak uzanıyor.
Orda bayılıp kalan adamı gerimde bırakıp elimdeki poşetle evime dönüyorum. Benim olmayan evin, benim olan odasına.
Bacağımı kesip, kolumla yer değiştiriyorum. Önce birini sonra ötekini. Ayak parmaklarımla el parmaklarımı da değiştiriyorum. Kan kaybediyorum. Bedenim yaşıyor. Kimsenin anlamadığı bu ruhla, ''ben'' le kaplı bu beden gerçekten özeldi. Bu dünyada böyle olabilen özel bedenlerden biriydi belki de, kimsenin algılayamadığı, tek düzeliği yıkan, yok eden.
Aynaya gittim. Burun deliklerime baktım. Picasso'nun resimleri bu bedenin karmaşası karşısında sadece seyirci kalabilirdi.
Kapı çaldı. Açtım. Sevgilim. O da benim gibi özel. O da bozmuş kendini. O bana baktı, ben ona. Daha vakit dolmadan o benden, ben ondan bıktım. İnsanı insana bıktırtan bedeni değildi. Neydi peki? Daha dün bıkmışken görsel yapımızdan, dün bıkmışken birbirimizden, bugün bu görsel, muhteşem yapımızdan da bıktık. Bıkmışlık içinde yeniden birbirimizden ayrıldık.
Kapı çaldı. Bu sefer açmadım. Gelenler anahtarlarıyla açtılar kapıyı. Bu evin sahipleri gelir, ailem.
Çıkmadım odamdan önce. Sonra sıkıldım. Çıktım. Beni gördüler, korktular. Heyecanla bağırdılar. Bir şeyler yapmaları gerekirmiş gibi çırpındılar. Bir o yana, bir bu yana koştular. Değişiklik görüntüdeydi. Değişiklik görüntü de olunca fark ediliyordu. Görsel olmayan yanlarımla, görmeden onlara bakıyorum.
Birazdan ağlıyorlar.
Şimdi sakinler.
Kulaklarımı yalayarak yemek yiyorum. Delikli gözlerimle kokluyorum. Dudaklarımla dinliyorum. Görmeyen burun deliklerimle sağa sola bakıp izliyorum her şeyi.
Akşam oluyor. Uyku vakti. Odamdayım. Kolumun yerindeki bacağımla beraber olan elimin parmaklarıyla bir bardak tutuyorum. Diğeriyle yerde biriken kanların birazını bardağa koyuyorum. Ben varım. Varlığımı hissetmek için bedenimde saklı olan, hareketliliğini, sıcaklığını, değişkenliğini, kendine has rengini kendine saklayan o kanı içiyorum. İki kulağın arasından akıp gidiyor içime.
Zevk alıyorum.
Kas liflerinin hepsini sızlayan bedenimin birçok yeriyle yer değiştirmeye yelteniyorum. Sonra vazgeçiyorum. Kas liflerini kesip bir tarafa koyuyorum. Kemiklerimi görüyorum. Dokunuyorum kemiklerime, sertliğini hissediyorum. Görmeyen burnumla bakıyorum bu kemiklere.
İç organlarıma sataşmıyorum. Onlar da görünmeyende. Beynimdeki düşünceler, duygular, nefret, kin, aşk, hayallerim, yıkıntılarım, birikintilerim gibi.
Yattım. Uyudum. Burun deliklerimde göz kapağı olmadığı için kapanmadı görmeyen gözlerim.
Bir rüya sandım. Belki bir rüya dedim. Değilmiş.
Sabaha doğru susadım. Bir bardak su içtim. Beden zayıf düşüp bu dünyadan ayrılırken su içermiş. Benim beden de su içti.
Şimdi ölü içinde yaşadığım beden. Çıktım içinden. Yeni bir bebek doğmuş bugün.
Yeni bir bebek doğmuş bugün, biraz önce. İçinde girdim gizlice. Bekledim bedenin bir köşesinde sinsice. Neden sinsice diye hiç sormadım kendime, öylece bekledim o gizli köşede.
Sakin ve suskun bir volkan gibi lazım olurum belki bir gün diye diye.
1991
Gülten Ağrıtmış

21 Eylül 2014 4-5 dakika 16 öyküsü var.
Yorumlar