Üşüyen Ruhlar


Ahşap evlerin birbirine yaslandığı daracık sokaklarında geniş yürekli insanların yaşadığı sıradan bir Anadolu kasabasında varlığı ile yokluğu arasındaki hassas dengeyi sağlamayı başarmış sıradan bir insandı Hikmet. Yalnızlığını dert etmeyen evliliği aklına bile getirmeden sade bir hayatın içinde yaşayıp gidiyordu.

Hiç kimse bilmiyordu Hikmet’in geçmişini. Hakikaten var mıydı bir mazisi. Geceleri dua yorganını üstüne örtecek annesi, gölgesine sığınacak bir babası dertlerini paylaşacak bir ağabeyi en mahrem sırlarını paylaşacak bir kız kardeşi var mıydı bilen yok.

İki katlı kerpiç tuğlalı yaz kış bacası tüten bir evde hayat kavgasının en çetinini vermekteydi.

Belediyenin kadrolu temizlik işçisiydi Hikmet. Her mesai bitiminde hem günün yorgunluğunu atmak hem de mahallenin hayattan emekli olmuş dünyalık tüm dertleri dert olmaktan çıkarmış ihtiyar delikanlılarıyla sohbet edebilmek için Rafet ustanın çay ocağına mutlaka uğrardı.

Çevresinde bulunan insanların oynadıkları ne damayı bilirdi ne de tavlayı. Sadece seyrederdi boş ve anlamsız gözlerle. Zaman zaman birbirlerini ahretlik gören ihtiyarların tatlı atışmalarına hoş sohbetlerine kulak verir çoğunu da anlamazdı zaten. Ne baktığını görür ne de işittiğini duyardı aslında. Avucunun içine aldığı bardağı bile unutur dakikalarca bir noktaya bakarak vakti öldürürdü.

Mutad olduğu üzere akşam ezanının ardından girdiği evinden mesai saati gelmeden çıktığını bugüne kadar gören olmamıştı. İki odalı eve yalnızlığın dünyasını sığdırmayı başarmıştı demek ki. Loş ışıklı odasının duvarlarına yansıyan gölgeler ile konuşarak kaç gece sabah ettiğinin farkına varan ise olmazdı.

Üşüyordu Hikmet. Mütemadiyen üşüyordu. Üşümesi için herhangi bir zaman dilimine ihtiyaç duymadan üşüyordu. Takvimlerin bahara ermesi üşümesini hafifletmediği gibi zemherinin en soğuk günleri de üşümesini artırmıyordu.

Üşüyordu. Sebepli sebepsiz; Vakitli vakitsiz üşüyordu. Eşin dostun kan yapıcı kara üzüm, pekmez, tahin, bal gibi yiyecek takviyelerine harfiyen uysa da üşüyordu.

Üşüyordu. Üşümesi hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelmişti. En sıcak günlerde bile kalın paltosunun altında üşüyordu.

Rafet ustanın tavsiyesine uyarak gittiği hastanede üşümesinin hikmetini çözememişti. Yapılan tüm tahlillerin sonuçları ilginç bir şekilde normal çıkmıştı. Doktor hanım ekranına bakarak –kendisinin sadece anlamsız harfler ve bazı rakamlar olarak gördüğü- tüm değerlerin gayet güzel olduğunu söylemesi de derdini çözmeye yetmemişti. Verilen ilaçları doktorun tavsiyesine uyarak harfiyen kullanması da üşümesini geçirmemişti.

İnsanlar üşümenin sebeplerini belki de yanlış yerlerde arıyorlardı. Hikmet biliyordu üşümesinin sebebini ancak izah edemiyordu bir türlü. Söylese geçmişin tüm mahrem sırlarını açacaktı insanlara kendisine ait tüm bilinmezlikleri bir çırpıda ortaya saçacaktı. Anne sevgisinden mahrum büyüyen şefkati sadece başkalarının acıklı bakışlarında sezen insanların iç dünyasında zemheri denen tek mevsim yaşanırdı. Yaşamayanın bilemeyeceği bu amansız karakış hüküm sürdüğü insanları yıl boyu üşütmeye yeterdi. Annesizlik bu tür insanların dünyasına daima soğuk nefesini üflerdi. O yüzden üşürdü Hikmet.

Hikmet gayet iyi bilirdi ki; gecenin bir yarısında üstünü örten bir el, sabah işe giderken arkasından okuyan bir dudaktan mahrum insanlar için her mevsim kış her ay zemheridir.

İstanbul/2019

08 Mayıs 2021 3-4 dakika 1 öyküsü var.
Beğenenler (9)
Yorumlar (1)
  • 2 yıl önce

    Kim üşümez ki anne örtüsünden duasından eksik kalmış güzel bir öyküydü kutlarım Ali bey