ve Kara Gülüm

ASİ RUHU SUSTURAN GÜNEŞE


............
VE KARA GÜLÜM

Ender bulunan gülüm,
Kolay solmaz,
Solduğu anlaşılmaz.
Gönlünün sır kuyusunu yüklersin hep.
Konuşulmaz.

Kâbus gibi geçti ömrüm.
Ama ben hep sustum.
Yandım, yıkıldım,
Parçalandım.
Ama sustum.
Çünkü,
Sen yoktun.

Yıkıntım başladı
Doğubeyazıt'ta
Tükendi yüreğimdeki,
Son umutta.

Sen demiştin
Ben O'nunum
Başka bir yürek için.
Doğaldır dedim.
Boşa çıksa da emeklerim
Peki dedim,
Seviyor musun?
Başını öne eğdin,
Sustun.
Ben de,
Canın sağ olsun,
Yine de seviyorum.
Düştüğünde bir gün dara
Mutlak beni ara.
Sonra sözü değiştirdin
Memlekete gideceğim dedin
Yalan söylüyor dedim
İçimden.
Ama, ne gelirdi elimden?
Ben sana gelicem dedim
Nerde olsan
Bulucam dedim.

Kopamazdın baba yurdundan
Ve
Geldim bir gün.
Yaz tatilinin ilk günleriydi
Tam tarih hatırlamıyorum
Ama, günlerden
Cumartesiydi
Yorgundum
Yedi saat araba kullanmıştım.
Durmaksızın
Oturdum bir köprü yanındaki
Çay bahçesine
Çay üzerine çay içtim
Efkar dağıtırcasına
Çayın buruk tadında.
Sonra bir büfe
Aramaya çıktım
Bitmişti sigaram
Aldım sigaramı
Tam çıkarken büfeden
Sizi gördüm karşıdan
Her yanım titrer oldu
Paketi açıp bir sigara yakamadım
Usulca bir köşeye saklandım

Kolkolaydınız,
Ama, kolunuzdaki
Değildi bana söylediğiniz.
Anladım,
Benden kurtulmak içindi
Söyledikleriniz.
Bir ara başını,
Yasladın O'nun omzuna.
Önce beni gördü sandım.
Mutluydunuz
Çok şükür dedim.
Mutlu bir yuva kurmuş
Bu da son görüşüm olmuş.
Başımı önüme eğdim
Hadi oğlum, hadi evine dedim.
Hüzün kapladı her yanımı
Dindiremiyordum yangınımı

Adapazarı'na döndüm
Kendimi meyhanede buldum
Sabaha kadar
kadehlere yumuldum
Sabaha karşı meyhaneci
oturdu karşıma
Şaşırdı, bozuk olmayan konuşmama.
Nedir yiğen dedi
Boş ver amca, oldu bitti
Oğlum getir ordan iki tek
Dedim amca yeter,
gitmem gerek.
Kalktım.
Ayaklarım yere basmıyor
Oğlum, gidemezsin otur diyor.
Garsonla gidiyoruz arabaya
Uzanıyorum arka koltuğa
Altı saat uyumuşum
gürültü içinde,
Zor attım kendimi İzmit'e
Ve;
Ver elini İSTANBUL
Hüsranı bol
İsyanı bol
İşte İSTANBUL
Sefil yaşadığım yerler
Bu yerleri dolandım
Bir iki tanıdık buldum.
BİR DE BOYACI ARKADAŞIM MURTEZA
Aşıktı, cilveli bir kıza
Beraber sandık taşıdık
Ünverdi sinemasının önüne

Beni kıskanırdı
Hile bilmezdim.
Müşterim çok ve çoğunluk
Sabit ve düzenli idi
Dertleştik bizaz
Vay be dedi
Ulan dedi
İki lira için
Burnumu kırmıştın
Ama helal olsun
Unutmamışsın
Tokat, Reşadiye'liydi
Hadi ulan
meyhaneye dedim
Hadi dedi
Girdik meyhaneye
İki tek attık
Hesap ödemeye katlım
Burnunu kırarım dedi.
Evini almış
Yuvasını kurmuş
Huzurluymuş
Parası da bolmuş
Arabamız var ama,
Biz hala,
Züürt ağa.
Oğlum,
sen okuyacam dedin
Kral gibiydi işin
Oldu sana buraları dar
Hala soran müşterin var
Gece misafiri oldum
Karısı dayısının kızı
Varmış güzel bir baldızı
İşim olmaz dedim
İçimde var büyük derdim.
Ben O'nun için buralara geldim.
Garibim,
bir kazaya kurban gitmiş
Son model bir araba
Murteza'yı ezmiş.
Ünverdi sinemasının önünde.
Ordan vardım Tekirdağ'a
Anam karşıladı ağlaya ağlaya
Kurdum basit bir atölye
Başladım bütün gün çizmeye
Akşamı sabahı içmeye

Meğer ne çok talibim varmış.
Her tanıdık bir haber bırakmış.
Anam der, mürivetini görmek isterim
Anne, üstüme gelme
bu kaderim.
Bir gün babam geldi
Sandım onun da aynı derdi.
Dedi, 'Oğlum porsuk yuva yapmış,
Tilki gelip ağzına yapmış
Porsuk kendi kokusunu bilmez
Tilkinin pisliğinden, ine giremez
!
Anladım.
Babam porsuk, ben tilki
Bizim dünyamız ne ki,
Akşam babam getirdi rakımı
Anam kurdu soframı
Oturduk birlikte dertleştik
Zaman zaman sertleştik.
Sertliği yanlış anlama
Bu bir karşılıklı atışma
Dedi
'Oğlum haline üzülüyorum'
Dedim,
Üzülme baba gidiyorum.
Gidince sanki bitecek kederi,
Ama başka da yok ederi.
Bir ara,
halam geldi girdi devreye
Bulmuş, kızın adı Cevriye
Tanıştık, bir iki dolaştık
Evlenmeden,
mala mülke bulaştık.
Kafamdaki huzur da kaçtı.
Bu kız
ne de açtı.
Zaman geçmiş, tatil azalmış
Konuşmuyorum,
dilim ezeli lâlmış.
Dedi,
'Sen öğretmensin,
çocuklarla nasıl anlaşıyon'
Dedim,
ben ressamım,
çizerek savaşıyom.
Dedi,
bir an önce evlenelim
Kendi evimize girelim.
Dedim,
tatilden yirmi gün var.
Bu zaman bize çok dar.
İzin almak için, vardım Hakkari
Ordan öteye yol yok gari
Düşündüm ilçeden ararlar
Ararlar da beni sorarlar.
Haber bıraktım gelmediğimi söyleyin
Benim burada olduğumu bilmeyin.
Telgraf geldi halamdan
Hala dedim,
bıkmadım dünyamdan
Yıllar yılı kovaladı
Ben orda durdukça,
anam her gün ağladı
Sonra tayin istedim.
Ver elini Bursa dedim
İşle avutur oldum kendimi
Tuvallere yansıttım derdimi
Doksandörtte
güzel bir sergi açtım
İyi bir de nam yaptım
Çevre ve dost kaptım
Resim de pek satamadım
ama
Asaleti, onuru yeter insana
Biri bulaştı o sene
Nasıl yapıştı enseme
O'nun adı cevahir
Her işte mahir.
O bir ........... öğretmeni
..........'de görevli
Gezmeye gelmiş Bursa'ya
Rastgele uğramış sergiye
Hanfendi hergün sergide
Kovsam gitmiyor başımda
Oldukça da genç yaşında

Bir gün gördü,
yanımda başka bayan
Sordu 'bu da kim, senin eşin'
Dedim,
ben bekarım, olmaz işim.
Demez olaydım
Uzun süre kurtulamadım.
Süre doldu, Sergi bitti.
Anca yol paramı çıkaracak resim gitti
Topladım malzemeyi, Döndüm köye.
Kapandım yine kendi içime.

Bir gün bizim muhtar, dedi müjde
Arkasında sırıtıyor Cevahir'de
Dedi, beraber resim çalışalım,
Hem de birbirimize kaynaşalım.
Dedim, kızım burası tutucu bir yer
Sonra hakkımızda neler demezler.
Çay içtik, sohbet ettik üçümüz
Dedim ki buradan kaçınız.
Gönderdim onları Keles'e
Rezil olmayalım herkese
Gece geç vakit telefon çaldı.
Bunaldım gel beni al dedi.

Gittim aldım Cevahiri
Döndük eve geri.

Ben oturdum tuvalin başına
Cevahir sarılır boynuma
Dedim 'kızım ben er, sen dişi'
İyi düşünmen gerek bu işi.
Dedi "bu benim ki ilk değil".
Kendi geleni boş göndermek te doğru değil.
Dedim "benim gönlüm yaralı"
Hayli zamandır yüreğim sevdalı.
Dedi "karışamam gönlünüze."
Saygı da duyarım seven yüreğinize.

Tuttum O'nu attım odaya
Sarıldık birbirimize doya doya
Sabahı Cevahir gitmek ister
Korkarım üzerimize dikilecek gözler.
Dedim 'kız kal bu akşam da'
Canına minnet sarılır boynuma.
O akşam da biz coştuk.
Uyumadan sabahı ettik.
Hazırlandık sabah erkenden.
Bindirdim arabaya köy dışından.
Vedalaştık, Cevahir'de cilve naz.
Belki dedim bir daha uğramaz.
Hafta sekiz, Cevahir dokuz köyde.
Korkarım adımız çıkacak hovarda.
Bir gün dedi 'bana dünür var'.
Dedim yolun açık olsun.
İnşallah mutlu yuva kurarsın.
Gözünden iki damla yaş süzülür.
Buna kim olsa üzülür.
Cevahir kesti benden ayağı.
Ben de alışmıştım ona bayağı.
Bir gün postacı getirdi davetiye.
Bekliyor cevahir beni düğüne.
Hazırladık cevahire güzel bir hediye.
Katılmak farz oldu artık davete.
Gün geldi katıldım düğüne.
Utandık, bakamadık göz göze.
Cevahir evlendi, mutlu bir yuva kurdu
Dediler nur topu bir oğlan doğurdu.
Cevahir'e mutluluk dilerim gönülden
Koptuk tatlılıkla, hoş bir seviden




(Devam edecek)



Çetrefil

19 Ocak 2010 7-8 dakika 3 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (2)
  • 14 yıl önce

    Ne güzel ve ne akıcı bir öykü....her insanın hayatı bir hikaye değil midir zaten....yaşanır, oynanır ve perde kapanır....

    siz hayatınızdan bir kesit anlatmışsınız sanırım.....çok severek okudum...devamını sabırsızlıkla bekliyorum..

    tebrik ederim.....

    sevgiler

    saygılar arkadaşım...

  • 14 yıl önce

    Şiir sunumunda, Çok hareketli geçmiş bir yaşantının öyküsü... Hüzün ağır basmış... Anlatımınız okuyucuyu sıkmadan akıcı bir dille aktarılmış. Film seyredercesine anlattıklarınızın hepside gözümde canlandı... Hepimizin hayatı bir roman değilmidir zaten... Etkileyici, hüzünlü ve güzeldi... Kutlarım... saygılarımla...