Yarım Ağız

Ayağıyla ayakkabısının arasında kocaman bir taş rahatsızlığı veren küçük çakıl taşını çıkarmak için durdu. Güneş cılız bir gülümseme ile sağında solunda duran bulutları süzüyordu. Başını kaldırıp gözünü kısarak baktı göğe... Ne zaman göğe baksa kuş olup uçası gelirdi veya yağmur olup yağası toprağın ruhuna...

Bir sigara çıkardı. 'Kadim dostum' dedi, sonra acı acı güldü... Kimi sevsem canıma kastediyor diye düşündü.

Kibriti çaktı sigarasını yakamadan rüzgâr söndürdü. Bir daha çaktı, bir daha üfledi rüzgâr.

'Kahretsin' dedi. Annesinin sesi çınladı kulaklarında 'Hiçbir zaman lanet okuma oğlum, döner seni vurur'

Üçüncü seferde yakmayı başardı kadim dostunu. Kibrit çöpünü öfkeyle fırlattı. Rüzgâra mı öfkelenmişti, çakıl taşına mı, annesine mi bilemedi.

Son zamanlarda duygularının sahibini kestiremiyordu. Niye sevindiğini, niye üzüldüğünü, niye kızdığını... Niye, neden, kime, önemsizdi hepsi.

Sigaranın yarısını içti, yarısını söndürüp attı. İliklerine kadar işlemiş yarım kalmışlık duygusu ona bu alışkanlığı kazandırmıştı. Ne bir sigarayı, ne bir bardak çayı, ne de tabağındaki yemeği
tam bitirmezdi. Nefesi de yarım yarım çekmek istiyordu ciğerlerine ama buna gücü yetmiyordu.

Sabahtan beri yürüyordu, çok yorulduğunu hissetti. Bir duvar dibine oturdu. Kuş cıvıltıları, oynayan çocuk sesleri, rüzgârın ıslığı birbirine karışırken daldı gitti düşünce dünyasına.

Ölümü düşünüyordu gene. Hatta ölümü arzu ediyordu. Zaman zaman yaptığı nefis muhasebesinde ölümü arzu ettiği için kendine kızsa da bundan vazgeçememişti.

Birden bir gürültü, bir vaveyla ile irkildi. Ok gibi fırladı oturduğu yerden. Duvarın tepesinde iki kedinin kavgası ve onları kovalayan çocukların gürültüsüydü korkmasına sebep. Hızla koşan kedilerin ve onları kovalayan çocukların ardından baktı büyümüş gözbebekleriyle.

'Ödlek seni' dedi yavaşça...' nasıl da korktun, bir de ölmek istiyorsun Azrail gelince kim bilir nasıl ürkeceksin'

Güldü kendi kendine...
Yarım ağız...

28 Mayıs 2012 1-2 dakika 3 öyküsü var.
Yorumlar