Ah Ulan Sema
yola iki kişi çıkılmış lakin hep biri eksik kalmış
şehre vardığımızda umduğumuz ile bulduğumuz arasındaki fark
seninle benim aramdaki şive farkı kadar kısa ve anlaşılırdı
sen kürttün, ben dağların denize paralel tükürdüğü
şehirden geliyordum, nettim
sonraları çeşitli işler denedik, türlü insanlarla tanıştık
ne sen fark edildin ne de ben
yalnızca çevre esnaf tanıyordu bizi
ve elbet yurdum dernekleri hemşehrilerimiz
okeye dördüncü olarak katıldığımız masalardan
arta kalan zamanlarda
cebimizdeki okey taşlarıyla arşınlıyorduk kadıköy sokaklarını
ki o günlerde süleyman imza veriyordu karakola her akşam
yaşadığını ispat için
oysa kaçacak bir yeri yoktu
şehre adım attığımız ilk gün
bir kavganın tam ortasında bulmuştuk kendimizi
polis süleyman’ın renginden hoşlanmamış olsa gerek
hemen aldılar sorguya
iki gününü nezarette geçirince
duruma içerleyip kendine sataşan birine saldırmış
hal böyle olunca da
bizim süleyman’ın baba ocağı da beyoğlu karakolu oldu
seninle ne diye buluştuk nereden tanıştık
hay aksi, bir işimiz de düzgün gitmez ki
aynı ders yüzünden aynı fakülteden atıldık
lakin farklıydı sevdiklerimiz
hey gidi süleyman hey
sevmiş okulun en güzel kızını
bekler durur yolunu
süleyman, yollu bu kız yollu
en son iki yıl önce tam da burada vazgeçmiştik istanbul'dan
memleket deyince bir sızı oluyor tabi
lakin İstanbul dediğin sema'nın gözleri
yoksa tüküreyim istanbul'una
sema'nın gözleri olmasa
çekilir dert değil Allah'ıma
Hikayesi renkli, sıcak ve bir o kadar da hüzünlüydü nostaljisi.
Sohbet eder gibi yalın bir üslup, ki gülümsetti...
Teşekkür ederim, sayın Damar
Saygılarımla.