Anadolu'ya Ağıt
Artvin yeşilinde mektuplar yazacaktık.
Sen Çoruh’un suyuyla dudaklarını ıslatacak,
Ben Karcal’ın eteklerinde kızılcık dalı kesecektim.
Sonra yıpranacaktık.
Hatila Vadisi yoracaktı bizi
Kayın ağaçlarının kolları serilecekti.
Erciyes’in gölgeleri el sallayıp
Köklerinin yanına çağıracaktı ruhumuzu.
Çakıl acıtacaktı tabanlarımızı,
Böcekler dolacaktı heybemize.
Uzaktan bir davuldan dökülen
Uzun hava yankılanacaktı:
"Tahsin Emmi göçmüş, bin diyardan"
Büyüyecekti yaslar.
Kızılırmak kıyısından kopup
Sızlayan belimizle varacaktık
Bursa’nın sisine!
Birkaç mevsim susacaktık.
Sessiz zamanlar biriktirecektik.
Bu mevsimleri yazılmamış türkülere benzetecektim.
Sen gülecek, ağlayacaktın.
Çorum’a gidip, Adana’dan gelecektin.
Zaman akıp gidecekti.
Gözlerimi açtığımda,
Ceviz dalları kucaklayacaktı Malatya göğünü.
Başımın altındaki Mardin taşının serinliği,
Toros rüzgârı gibi dokunacaktı tenime.
Yozgat’tan kekik kokusu yükselecekti.
Nemrut’tan, gökyüzünden bakışımı çevirip
Bodrum’un beyaz evlerine bakacaktım.
Kulaklarım çınlayacak,
Elimi şakağıma dayayacaktım.
Hatıralardan sesler yükselecekti:
"Oy dağlar!"
Başım Muğla’ya dönecek,
Ağıtlar birikecekti yüreğimde.
Lastik ayakkabılarımı çıkarıp,
Yalın ayak, Karadeniz toprağına bırakacaktım yorgunluğumu.
Harran ovasına dokunacak,
Temmuz güneşi altında terleyecektim.
Sana değilmiş oy dağlar!
Sana değilmiş içimi yakan türküler...
Turgay Kurtuluş