Antik Fırtına


neden susar bazı şehirler

neden bir kuşun kanadı kırıldığında nehir diğer yana akar
sınırların ötesinde beklerim

hatıralar, ardında binlerce ad koyar tanrılara
akıntı içinde bir mürekkep gibi yazılan kaderime bakarım

ne kadar zorunlu düşlerimiz varmış

ne kadar borçlu doğamız varmış, anladım

su, içinde hazine taşımaz

o, hafızadır

taşıdıkça eğilir bedenim, taştıkça kentler geri gelir, susarım


susmak, aksine, suyun içinde devinen bir sorgulama ritüelidir

neyi unutmalı, neyi hatırlamalıyım


kıyılarım bayrak taşır

isyan, körü körüne birbirine bağlanan inançların adıdır

içimde açılan sömürgeler, kendi dillerini yeni yeni öğrenirken
ölür bir kent, taşan selin içinde kimse görmeden filizlenir


nehir, bilgeliğin antik acılarını taşır

bilgi bir tür yara, yara bir tür haritadır
kazıdıkça parmak uçlarımda eski bir fırtınanın tortusu kalır


ölenler nehre dönüşür sonra

kan damarlarımdan denizlere dökülür

su, üzerini örter karanlık tarihin

acılar dip noktasına ulaştığında tanrılar iyileşir


nice tufanlardan sonra, sular çekilir üzerinden

nehrin üzeri ölülerin gölgelerine bürünür

göğün içinde antik bir fırtına başlar çok sonra

varlık, hiçliğin eşiğinde yeniden görünür


orada, ruhum, edebi yalnızlığıyla

ebedi sonsuzluğa gömülüdür

21 Ekim 2025 141 şiiri var.
Beğenenler (2)
Yorumlar