Bir Küreğin Hikayesi
Yazıyorum yazıyorum dokunamıyorum yüzüne ve yüzüme
Ne biçimsizsin diyorum gecelerime
Beynim tonlarca ağırlaşırken şafak fişeklerinde günün
Koskoca bir sıfır alıyorum hüzünlerimden
Sen bu sandala göre değilsin kürekçi
Tek kürekle kendini boğan bir girdapsın der gibi
Sen su alan bu sandalı terk et der gibi
Darağacına yakışan asaleti ve köleliğimi belgeler gibi
Şiir gibi bir kurşunla alnıma mıhlarmış gibi kelimeleri
Sus diyor ölü şairler
Saygıyla eğiliyorum eğildikçe kamburumu gösteriyor zaman
Gelmiyorlar
Uğramıyorlar
Selam vermiyorlar
Yalnızlaştırıyorlar gitgide
Fısıltı başlıyor çığlığında
Aşka ve savaşa koşacak
Terkedilmiş bir aşığa bürünecek
Kolları koparılıp sokakta leşi bırakılmış ölü bir bedene dönüşecek
Beyaz yeleli uçurumlara koşan çılgın bir ata
Hayır vatansevere
Hayır açlara ve açlığa
Hayır devrime
Hayır Tanrıya dilenecek
Sus diyor ölü şairler hep bir ağızdan toprağa
Beş para etmez bir şiire dönüşecek senin için
Filizlenecek ve buğday verecek tabiata
Ama önce yalnızlaşmalı diyorlar ve bir ırgata dönüşüyor kelimeler 00:00 da
Saygıyla eğiliyorum kamburumu okşuyor gökyüzü
Yüklerinle övünmelisin dercesine
Cüzzamlı yalanlardan kurtulmak için kaçıyorum her geceden
Barışıyorum yüzünün çizgileri ve yüzümün dilsizliği ile
Anlatmak peri masallarından ağ yapmışken hayatı insanlığa
Ve bitmeyen bir şiiri okur gibi sevgiliye geri dönmek ki çocukluğa
Tüm yarım kalmışlığı ile sevişmek gecenin ayazında
Yaşamak diyorum
Sen bu sandala aitsin kürekçi
Bir tek sen varsın suyu çekilmiş bu okyanusta
Alabildiğince karaya bürünse de mavi gözleri hayatın
Elinde fırtına
Elinde kalem
Elinde tükenmişlik
Yeşert yeryüzünün çığlığını bu sayfada
Darağacına yakışan acı tebessümlerinle özgürlüğünü belgelermiş gibi
Tekmele ayaklarının altındaki tabureyi
Öp ölü bütün şairleri
Geldiler / yalnızlaştırdılar / ve gittiler...
Saygıyla eğiliyorum eğildikçe kamburumu gösteriyor zaman
keyifle okudum şiiri
sevgiyle kalın...