Çivi
Ellerim yabancı
Ayaklarım kötürüm artık
Kendi bedenim bana dokunmuyor
Zaman, içimde donmuş bir yanardağ.
Aynalar beni görmüyor,
Görenler de çoktan kör.
Rüzgar gibi görünmeden geçiyorum
Bomboş bir vadinin ortasında
gölgesiz, sessiz,
Bir hiçliğin kalp atışını dinler gibi.
Kokluyorum saçlarını,
bir ölü gibi uzanıyorum yanı başına
gül değil bu koku,
mezar taşı.
Öpüyorum yanaklarını
bir buz parçasının üstünden
tutuşuyorum,
ama yanmıyorum
çünkü ateş de benden usanmış
arzın en derininde
çığlık atıyor damarlarım
lavlara laf ediyorum
sanki beni dinleyeceklermiş gibi
gülüyorlar bana,
taş kesilmiş bir gürleyişle
Hak ediyorum bu tarifsiz tükenmişliği
tenim pas tutmuş bir zırha benziyor
yüzümdeki her çizgi
bir yalanın izi
ve ben onları seviyorum
çünkü insanların doğruları öldürdü beni
Gecelerimi kederle besliyorum
Gittikçe büyüyor içimdeki karanlık
bir yılan gibi dolanıyor kalbime.
Gözlerimden düşen her yaş
bir çivi
ruhumun tahtasına çakıyorum hepsini
küllerimden doğmuyorum
susuyorum
kendini çoktan başka bir göğse gömmüş
bir tabutun içinde hapsolmuş gibiyim
adımı unuttum,
ellerim hâlâ yabancı
bir başkasının teninde belkide
kendi cesedim
her şey mümkün:
ölü olmak,
ya da diri kalmak,
hiçbir şeye değmemek
karanlıkla aydınlık arasında
bir perde asılı içimde
rüzgar estikçe titriyor
her titremede bir dua kopuyor
ben artık yokum
hala yanıyorum.



