Dingo'nun Ahırı
galata’da bir yokuş, taş döşeli ve dar
rüzgarı tuz kokar, karanlıktır sokaklar
rum'u, ermeni'si, türk'ü, arnavut'u
meclis içinde doğrucu şair bozuntusu
kimimiz seyis, kimimiz yolcu
hanginiz, hangimiz için seçti bu yolu
bir yanda sarayda tanzimat suskusu
bir yanda, hep aynı mangada
farklı tüfekler tutmaktadır davut
çırpınışlarında cumhuriyet, gözleri mahur
bir vakit denizciymiş, şimdi şehirde memur
davut şehre dönünce, ileride kapısı aralık
ağır, ahır kapısı gıcır mı gıcır
içinden çıkan arabalar dört nala umut taşır
dingo'dur sahibi, sessiz, vakur
yüzüne açılan her kapıda, umutsuz başka bir düzen
dilinde bir demokrasidir gider
dingo'yu karşısına alır davut, tüfek böyle mi tutulur
atlar soluk soluğa, arabalar mahsur
dingo der ki; "mazur gör beni davut, orada dur
düzene karşı çıkılmaz, sonra halimiz ne olur"
davut, dokuz köyden kovulur
burada açlık mecbur
meydan dar, her köşede ayrı bir nizam var
kanun mudur yokluk, bu nasıl iktidar
kiminin sözü bal, kiminin yalanı var
ekmek zaten yok, umut ise pazarda ar
hadi davut hadi
belki döner devran başka bir bahar
atlar susar, üzerinden tramvay geçer
yeni zaman gelir, eski zaman göçer
dingo ölür, ahır karışır, davut ise hala memur
samanla siyaset, azı karar çoğu zarar bir ziyafet
zira, her kapısı açık memleket
biraz dingo’nun ahırıdır elbet


