Dona Sophia 2










Parmak uçlarımda kadim bir kehanetin soğukluğu

Medyen’in kaderi kadar kanlı, tarrakalı ve puslu
tenimde, hipojelerin zincirlerinden dökülen kıvılcımlar yandı
ve her öpüşümüz birer gazap çiçeği olup semaya uzandı.




Gökler hıçkırıyor bir kış fırtınasının ağıtıyla,
Dona Sophia yürür bu trajik ve monden sokaklarda,
ayakları kendi kanına bulanmış, sessiz ve dargın.
her adımı, kırılmış bir aynanın keskin parçasında titrer,
ve gözlerinde, kaybolan umutların küllerinden doğan bir yangın.




Rüzgâr perdeni çekip aldı rölyefli geceden,
bir sekerâtın son soluğu gibi süzüldü pencereden
kafkaesk bir gece çöktü üstüme, içi boş bir kadeh gibi,
dilimde ölü bir peygamberin son kelimesi titredi;
korkunç bir gazabın poyrazında savrulmuş bir sayha.




Sophia’nın adı döküldü şebreng dudağımdan —
acı bir şarap lekesi gibi soldu karanlıkta
rüzgâr, bir cenaze marşı fısıldadı sokaklarda,
fezalar yarım kalan bir çığlıkla titredi bulutların ardında.




Dona Sophia mezar çiçeği gibi boynunu büktü gecenin ayazında,
dualarımızı gömen bir fırtına koptu kalbimizin kıyılarında
düşen her yaprakta bir vedanın cerihasını taşıdım.
geceyi deldi Sophia’nın canhıraş feryadı —
ay bir kefen gibi örtüldü göğün yüzüne,
ve yıldızlar ferden ferda sönüp gömüldü karanlığın avuçlarına.




Odada bir sandalye devrilmiş, tüller uçuşuyor
Sophia’nın dalga dalga saçları,
Kronos’un boynuna dolanmış zaman ipi gibi salınıyor.
Gözlerinden donmuş son bir damla:
simülakrumun susturduğu cevapsız sorularla.
Kolları iki sonsuzluğa açık,
ama boran vurmuş bir çarmıh gibi titriyor.



O hezeyanlı gece şehir susmuştu,
yalnızca rüzgârın hıçkırıkları vardı,
Dona Sophia’nın gözleri, son kez geceye baktı —
Rilke’nin kayıp dualarından artan bir yankıydı




Dona Sophia, kendi mezarını gözyaşlarıyla kazdı,
gözleri, artık açılmayacak bir gecenin kapısıydı,
ve o kapıdan içeri sonsuz bir yalnızlık sızdı,
gözlerim bir kadının intihar ettiği gecenin hercümercinde
bir dua gibi çatladı gökyüzü,
Tanrı sustu.
adını meritan şafaklara haykırdım Sophia —
şafak unuttu,
rüzgar kelimelerimi çaldı,
meçhul diyarlara savurdu.




Sen anjelik bir tanrıçaydın belki,
ama mabedler yıkıldı gitti çoktan.
ben taşların arasında bir dua aradım,
taşlar bana küstü kımıldandı arzdan.
Sophia, adını toprak bile unutmuş artık.
Ben ise unutamıyorum:
çünkü unutuş bir armağandır tanrılardan,
ve ben o armağandan yoksunum.




Gözlerinden düşen son bakış bir nehir gibi aktı içime,
deniz mezarlığına dökülen bir hüzün ırmağı oldu.
Ay ışığında ellerim boş, senin sıcaklığını arıyor —
ama avuçlarımda yıldızların sönük külleri kalıyor.




Duvardaki çivilere her gece kendi sükûtumu astım
Nehrin suskun akışında aradım gözlerinin yankısını,
ama her su damlası fısıldadı Sophia’nın sessiz intiharını.




Seninle sığındığımız otel odaları
şimdi uzak bir hayal-ı sefîd
kızıl şafaklar gibi hatırlarım
Yürürken ayak bileklerine sarılı zambakları
geceye attığın patetik adımları
içimdeki peygamberlerin susuşları
Zenon’un gölgeleriyle dolu duvarları




Artık her adımım bir boşluğa,
her nefesim bir yokluğa seslenmekte.
füsunkar bedeninin kapısını çarptın gittin —
ve dünya kubur sessizliğine gömüldü uzletimde .
Bir mermer tabutun içinde uyudu son gece —
Dona Sophia’nın teni, donmuş bir denizdi o yıldızsız gecede.




şimdi o günlerden bana
birkaç ıslak taş,
bir gülün kurumuş dudağı
ve senin “her şey geçer” derken
geçmeyen gözlerin kaldı.

Dona Sophia, hem aşkın hem hakikatin mezarında,
Son nefesini verir; trajedinin en trajik satırında.

Toprak senin gidişinle çatladı Sophia,
Süreyya yıldızı söndü gözlerinden düşerken.
Adımların bir daha basmayacak toprağa,
çünkü toprağın bile taşıyamayacağı kadar ağır bir hüzündün.




Dona Sophia, adını kendi ipine doladı,
bir ferzâne çağrısıydı bu intihar —
ama dünya kördü ve sağırdı.
o yıkımın altında Sophia’nın yokluğu çavlan gibi aktı
bir sevdalinkanın asla duyulmayacak nakaratı.
Ve bir yıldız gibi söndü dudaklarımda Sophia’nın adı




Süblim dudaklarınla her dokunuşunda
bir kıyameti erteliyordun Sophia,
ne saadet ki ben
o tecilli kıyametlerde
sana dua etmeyi öğrendim yokluğunda.


Gültekin Avcı



Beyrut, 2012














16 Temmuz 2025 7 şiiri var.
Beğenenler (2)
Yorumlar