Ebedî Suskunluk
Düşünsene, zaman bir ağacın kökünde saklı,
Ve nefes, dallarından süzülen bir esinti.
Biz o ağacın gövdesinde birleşmiştik,
Sen yaprak idin; ben rüzgar.
Ama şimdi, sen düştün toprağa,
Ve ben, esmeye korkan bir sessizlik yalnızca.
Geceyi bilir misin? Tüm yıldızları sönmüş bir geceyi?
İşte "sen olmayan" tam da böyle:
Bir karanlık, ama karanlığın ötesinde bir derinlik.
Bir yalnızlık, ama yalnızlığın ötesinde bir yankı.
Bir kelime arıyorum bazen anlatmak için bunu,
Ama sanki lisan, senden sonra eksik yazılmış.
Evet, hâlâ buradayım.
Hâlâ nefes alıyorum bir şekilde.
Ama şu soruyu soruyorum kendime her gün:
"Nefes alıyor olmak - zaten hayatta kalmak anlamına mı gelir?"
Yaşamak… Ah, sen olmadan yaşamak,
Bir şarkıyı yalnızca notalara bakarak okumak gibi –
Ama hiçbir nota melodiyi taşıyamıyor bir türlü.
Kimi gün, sabahları ayaz gibi bir hisle uyanıyorum,
Sanki tüm dünya, senden sonra biraz daha mı soğudu?
Gözlerimde dövülmüş cevherler var artık,
Gözyaşı değil bunlar; daha çok,
Yüreğimden akıp kaybolmuş anıların taşlaşmış tortusu.
Sen gitmeden önce, baş başa kaldığımız her gece,
Bir duygunun sırlı yankısı ile dolardı havamız.
Ama şimdi, boş bir tabloda,
Fırçanın ucundaki son rengin kaybı gibi,
Eksik bir manzaraya bakıyorum –
Hiçbir çizgi yerine oturmuyor.
Ellerim şimdi soğuk, bomboş bir deliğe döndü.
Oysa bir zamanlar onları senin varlığınla tartardım;
Bir titremeni yakalardım avuçlarımda,
Ya da kahkahanın ısısıyla ısınırdı dokunuşlarım.
Şimdi ise, ellerimin değişmez hatırası,
Sana değememek.
Tutacak eller kaldığında, neden dünya bu kadar ağır?
Aşk…
Bir yarı huzur, yarı yara belki de.
Sonsuzluğun bize sunduğu bir atlayış,
Ama altında hiçbir yere varmayan dipsiz bir uçurum.
Ve ben, bu ikilem içinde kaldım bir başıma.
Senden sonra "var olmak" ne demek?
Bazen yaşamayı utançla taşırım üzerimde,
Ama yine de seninle paylaştığım zamanları tutmak için
Yaşama mahkumum, biliyorum.
Şimdi seni, bir rüyanın gerçekleşemeyen kısımları gibi hatırlıyorum.
Bir bulut gibi, ama yağmurunu yere bırakmadan geçen bulutlar.
Belki de bazı hikâyeler sonsuz değildir,
Ama o hikayeler yine de,
Kalbimizi sonsuz kılar.
Artık izlerinle konuşuyorum – pencerenin köşesini saran ince bir ışık çizgisi,
Gün batımında gölgelerin uzun çarpmasına benzeyen şeyler.
Hissediyorum; ancak biliyorum artık,
Sen görünmeyen bir madensin:
Her varlığından geriye,
Kalbime dökülmüş tozlar kaldı sadece.
O eski yatağımız şimdi hâlâ bir sır saklıyor.
İki başın ağırlığını taşıyan bir sessizlik…
Ben, başımı ne yana çevirsem,
Kokun hâlâ bir hayalet gibi dolanıyor nefesimde.
İçimde bir yarığa kanat açmış kişi,
Sen “uzağa gittin” – evet.
Ama biz hâlâ buradayız bir şekilde.
Hikâyemiz, dünyanın sessizliğine yazılsa bile,
O sessizlik içinde yankılanır.
Çünkü aşk,
Ne bir ayrılıkla son bulur,
Ne de bir gidişle.
Çok derindi. Tebrik ediyorum Serdar bey. Yazmak bu anlamda bütün şairlerin şifasıdır. Kaleminiz daim olsun.✍🏻