Edirne Melâli
Selimiye’nin kubbesi altında,
Sessizlik ezanla düğümlenir,
Mermer avlularda tek başıma,
Bir iz ararım, hiç kimse bilmez.
Tunca hüznüyle akar sessizce,
Yapraklar hüzünle kıvrılır suda,
Her dalga, her kıvrım bilir ki,
Kalp unutur… ama yas tutmaz aslında.
Saray kapılarında yankım kalmış,
Lal güller kadar suskun ve solgun,
Göğsümde bir bekleyiş yanık,
Sanki kelimeler için bir türbe olmuş.
Minarelerde ismin dolaşır,
Uzakta bir fısıltı gibi,
Edirne, yangınlarla yorulmuş,
Şimdi gözlerime ağlamayı öğretiyor gibi.
Ve Osmanlı vaktiyle iner perde:
Mihrabın gölgesinde bir iç çekiş,
Kandiller titrer hüznümle birlikte.
Fesimde güller solmuş çoktan,
Saray aynasında çehrem – sanki bir veba gecesi.
Çınarların gölgesiyle örtülmüş
Bu aşkla açılan yara
Hiç sönmeyen bir sancı gibi
Durur içimde: Edirne’nin hatırası,
Gecenin dilsiz kurbanı olan bir aşk masalı.
Şiir o masalın içinde bizleri Edirne'de gezdirdi. Hüzün sardı bacaları. Her masal güzel bitmese de hatıralar bir anlam yüküdür. Tebrik ediyorum Ece hanım. Şiiriniz duygusuyla bizi sardı. 🌾❤️