Filistin'i Duydunuz mu

Gecenin gözleri kanla açılır orada,
Güneşin üstüne kalın bir perde çekilmiştir.
Bir kuşun kanadında değil,
Bir tankın paletinde büyür çocukluk.
Oyuncak kutusu boş,
Onun yerine paslı mermiler saklanır.
Bir anne, süt veremez çocuğuna;
Gözyaşlarını damlatır avucuna,
“İç oğlum” der, “başka bir şeyim yok.”
Filistin’de çocuk olmak,
Bir masalın yarıda kalmasıdır.
Her peri, bombanın gürültüsünde kaybolur,
Her ninni, siren sesinde boğulur.
Evler yıkılmış, taşlar beşik yerine geçer;
Küçük ayaklar molozun üstünde yalınayak yürür.
Bir çocuğun gülüşü,
Enkazdan çıkan ince bir ışıktır;
Kırılgan, ama hâlâ inadına parlar.
Sokaklarda su değil, karanlık akar.
Kanalizasyonun kokusu, ekmek kokusunu bastırır;
Çocukların dişleri diş fırçasını değil,
Taşı, toprağı, açlığı ısırır.
Okullar sınıf değil artık,
Tahta yerinde duvar yazıları:
“Yaşamak direnmektir.”
Öğretmenler matematik değil,
Kaçış yollarını öğretir.
Bir annenin kalbi saat gibidir,
Her saniye yeni bir kaybı sayar.
Her yeni doğan bebek,
Nefes almak için dua eder ilk önce,
Sonra ağlamaya başlar,
O da bir ağıt,
Minicik ciğerlerin dünyaya söylediği ilk şarkı.
Batı Şeria’da geceler
Kapıların kırılması demektir,
Çocukların uykusu ellerinden alınır.
Gözleri daha dün oyun oynamışken,
Bugün askerlerin gölgesinde donar.
Dünya…
Dünya televizyon başında sessiz,
Bir film gibi izler acıyı;
Ekran kararınca sofraya oturur.
Oysa sofralarda eksik olan,
Orada bir çocuğun lokmasıdır.
Filistin’de çocuk olmak,
Yaşamak ile ölmek arasına sıkışmış bir fiildir.
Bir tebessüm, ardından bir siren.
Bir nefes, ardından bir çığlık.
Ama yine de…
Bir duvarın üstüne küçük ellerle yazılan kelime vardır:
“Oyun.”
Tozla kaplı, kurşunla delinmiş,
Ama hâlâ ışık saçan bir kelime.
O kelime,
Bütün fırtınalara, bütün karanlıklara rağmen
Çocuğun kalbinde filizlenir.
O filiz...
Dünyanın utancını yüzüne çarpar:
“Beni duydunuz mu?”