Göksarmaşık
Değme diyorsun
sanki sesinle toprağa masal eken bir esrârın.
Aramızda
geceyi mayalayan bir buğday suskunluğuyla çatlıyor zaman.
ve gece,
sıcak bir rüya gibi yapışıyor göğsümüze.
gizli vadilerin neminde
bir kıtayı okşuyorum parmak uçlarımla,
sen
rüyamı uyandırma diyorsun,
sanki bir efsane
boğulmak üzere dudaklarımda.
Dilimin ucunda kalbinden düşen hece
Zamandan hicret etmiş bir anlamın çıplak sesi.
ben
bahçene girerken
sığınağa isyan eden bir mabed gibi içini öpüyorum
göksarmaşık döküyor anıları
ölümsüzlüğü giyen ilkbahar gibi.
bir düğümünü çözsem saçlarının,
zamanı durduracağız belki,
Saatler de saçlarını tarardı, sevgilim,
rüzgârda savruldukça acıtan
ve yalnızlığı örten incecik tellerden
Aç pencereyi
duy karıncaların tırmandığı duvarı
göçmen martıların
ayazla ıslattığı yitik adımızı
gözlerinle bul.
belki bu
solan yaprağın beyaza ilk dokunuşu
ya da
ilkbaharımıza düşen en soğuk gece
hâlâ
rüyamı uyandırma diyorsun,
o efsunlu kıymetiyle,
her şeyi dokunuşla yitiren bir esrarın
zinciri gibi..