Gözlerinin İçindeki Yalan
Evet…
ve en çok da şu canımı yakıyor:
Gözlerinin içine bakarken “iyi misin?” diye soruyorlar,
ama kulakları çoktan kendi çıkarlarının kapısında.
Sırtımda taşıdığım yükü görüyorlar,
ellerini uzatmıyorlar; sadece “ne kadar ağır” diye iç geçirip
fotoğraf çekiyorlar, paylaşacak malzeme biriktiriyorlar.
Acımı dinlerken gözleri parlıyor,
çünkü benim çukurum onların basamağı oluyor.
Kendi dertlerini anlatmaya gelmeden önce
benimkini bir giriş cümlesi gibi harcıyorlar.
Sonra dönüp gidiyorlar;
ben hâlâ aynı yerde,
onlar bir adım daha yukarıda.
Korkuyorlar.
Kendi gölgelerinden bile korkuyorlar.
İmtihanın kapısından içeri bir adım atsalar,
belki de gerçekten insan olacaklar diye ödleri kopuyor.
O yüzden kıyıda duruyorlar,
taş atıyorlar suya,
dalga bana çarpıyor,
onlar kuru kalıyor.
Bir gün biri çıksa karşıma,
“Gel, bu yükü beraber taşıyalım” dese…
dilim lal olurdu herhalde.
Çünkü artık öyle bir cümle duymaya alışık değilim.
Alışmışım;
herkes kendi kurtuluş teknesine biniyor,
beni dalgada bırakıp
“dua ediyorum sana” diye bağırıyorlar uzaktan.
İşte bu samimiyetsizlik değil sadece,
bu bir tür yavaş yavaş öldürme şekli.
Gözümün içine bakarak,
yüreğime hançer saplamadan,
usul usul kanatıyorlar beni.
Ve ben hâlâ aptal gibi
bir gün birinin gerçekten “ben buradayım” diyeceğini umuyorum.
Umudum da utanıyor benden artık.

