Hasretin Gölgeleri
Yokluğunla oynadım, saatlerce, geceyi içime hapsederek,
bir sessizlik rüzgarı esiyordu odalarımda,
gözlerimi kapattım,
ama hep senin izlerin vardı,
dokunamadığım bir hayal gibi, uzak,
ama dokunulmaz olan her şey kadar gerçek.
Bir yanım karanlığa sarılırken,
bir yanım seninle yanıyor, kavruluyor,
ve ben kendimle savaşıyorum,
unutmaya çalışırken seni,
ama unutmak, kaçmak değil,
aynı zamanda var olmaktır da bir yerde.
Gözlerin, ne büyü ne sihir,
bir şehir gibiydi; kaybolduğum, yitik sokaklarla dolu,
hatta belki de kaybolmak istediğim bir şehir.
Orada yürürken, her adımda seni ararken,
bulamadığım sadece sen değil,
kendim deydim aslında,
bir yansımanın içinde hapsolmuş,
dokunamadığım, ulaşamadığım,
ama varlığı ile ruhumu titreten bir yankıydı.
İnatla uzaklarda kalan kalbinin kıyısında,
ben bir ay taşıyorum içimde,
kırık, solgun, solgun ama hala parlayan,
sana soruyorum sessizce:
kim ağlar, kime susar bu gece?
Sen, karanlığın kıyısında yürürken,
ben hâlâ bir ışığın peşindeyim,
ama ışık sensiz bir fener gibi sönüyor,
ve biliyorum ki, sessizlik,
bazen en derin yaradır,
kanar ama görünmez,
dokunulmaz ama hissedilir,
ve biz, senle ben,
bu sessizliğin içinde kaybolduk,
birbirimize dokunamayan iki yabancı gibi,
ama hâlâ,
bir yerlerde,
o sessizlikten doğan bir çığlık var.