İçimde Biri Her Gün Ölüyor

Her gün, dışarıdan bakıldığında sıradan bir gün gibi başlıyor.
Güneş doğuyor, insanlar bir yerlere yetişiyor,
hayat kendi akışında akmaya devam ediyor.
Ama içimde…
Her şey daha sessiz, daha ağır, daha başka.
.
Kimse bilmez.
Kimse anlamaz.
Çünkü anlatmaya çalıştığında ya yargılanırsın,
ya da geçiştirilirsin.
Ve zamanla öğreniyorsun:
Bazı duygular konuşulmaz, sadece taşınır.
Ve ben…
Taşırken yavaş yavaş yok oldum.
.
İçimde biri var.
Her sabah biraz daha silinen,
her gece kendine “dayan” diyen biri.
Ne adını söyleyebiliyorum,
ne de tam olarak tarif edebiliyorum.
Ama hissediyorum.
Orada, içimin tam ortasında,
bir zamanlar umutla çarpan bir tarafım,
şimdi sessizce yok oluyor.
.
Eskiden hayal kurardım.
Kendime bile itiraf edemediğim dileklerim vardı.
Bir “olur belki” ihtimaliyle avunurdum.
Ama şimdi…
İhtimal bile uzak geliyor.
Çünkü bir şey eksildi bende.
Ve o eksilen şeyin geri gelmeyeceğini biliyorum.
.
Artık her gün bir parçamı uğurluyorum içimden.
Kimseyle vedalaşamadan giden parçalar bunlar.
Ne bir el sallıyorum arkasından,
ne de bir mezar kazıyorum.
Sadece sessizce yok oluyorlar.
Ve ben onları seyrediyorum.
Ne bağırıyorum,
Ne ağlıyorum.
Ama içimden içime bir şeyler çöküyor.
.
Kimi “neden sustun?” diye sorar.
Ama bilmez ki bazen anlatmamak, anlatmaktan daha insancıldır.
Çünkü bazı sözler, karşılık bulamayınca daha çok acıtır.
Ben de sustum.
Ve sustukça, içimdeki sesler çoğaldı.
Her biri başka bir yıkımı anlattı bana.
Her biri ayrı bir yalnızlığı…
.
Ama hâlâ ayaktayım.
Belki yorgunum,
Belki kırgınım,
Belki zaman zaman kaybolmuş gibi hissediyorum…
Ama hâlâ ayaktayım.
Çünkü yok oluş bile sessizce yaşanmalı bazen.
Bağırarak değil,
Gürültüyle değil,
Sadece içinden geçerek.
.
İçimde biri her gün ölüyor.
Ama ben her gün yeniden yürümeyi seçiyorum.
Bazen dizlerim titreyerek,
Bazen kalbim ağzımda atarak…
Ama yürümeyi seçiyorum.
.
Çünkü biliyorum:
Bu dünyada en büyük güç,
Yok olma ihtimaliyle yaşarken
Sessiz kalmayı başarabilmek.
.
Ben kimseye sitem etmiyorum.
Kimseyi suçlamıyorum.
Çünkü bazı şeyler yaşanır, olur ve geçer.
Ama bazı şeyler…
İçinde yer eder, iz bırakır ve bir daha asla eskisi gibi olmaz.
.
Ben de o ‘eskisi gibi olmayan’ hâlimle yaşıyorum.
İçimde her gün ölen bir benle…
Ama yine de dışarıdan bakıldığında
“Hiçbir şey olmamış gibi duran” hâlimle.
Ve belki de en çok bu öğretti bana:
Sessizliğin gücünü.
Anlatmamayı.
Kırıldığın da bile ayakta kalmayı.
.
İçimde biri her gün ölüyor.
Ve ben artık onu diriltmeye çalışmıyorum.
Çünkü bazı duyguların mezarı kazılmıştır bir kere,
başında ağlamasan da orada bir hayat yatıyordur.
Ve ben…
Her gün o mezarın yanından sessizce geçip
yaşarmış gibi yapmaya devam ediyorum.
Yaşamın ve ölümün anlamını bir inançta, bir felsefede, bir düşüncede, bir dinde bulamazsın. Onun anlamı ancak yaşayarak değer bulur. Yaşam ulaşılacak bir hedef değildir. Senin için yaşam çoktan başladı. Yaşa, yaşa, yaşa ki hakkını vererek ölmeyi bil. Üstad Anafarta
Bu yazıyı sosyal medyada okudum ama dönüp dönüp tekrar okuyup, izlediğim bir videosu var. Yaşam bu anlamda her bireyin kendisi için o kadar önemli ve güzel ki. Yaşayıp görmek gerekiyor. Kaleminizi ve şiirinizle yaptığı güzel çağrışımlardan dolayı sizi tebrik ediyorum Hülya hanım. Sevgiler.