İçime Düşen Mayıs
Bir çocuk sessizliğiyle geçer içimden,
gözlerinle aynı akşamı büyütür içimde...
üşür kalbim, adını anarken rüzgâr,
savrulur saçlarımda eski bir masal
Bir gülüşün
sokak lambalarının ışığıyla buğulanırken,
yorgun bir beste gibi asılır şimdi
yalnızlığımın eşiğine.
Çocukluk düşlerim bile
senin yokluğuna ağlıyor artık.
Dalı kırık bir ağaç susuyor gövdemde.
Ve seher vaktinde,
bir çocuk kalbimle yürürken efsûnlu izini
göğümde savrulur bir "kûh".
Ey yârim, içime düşer
bir Mayıs ,
serin ve
sessiz.
Gözlerin ki
bâzûmda ince bir sızı,
her bakışınla düş olur,
bir "âh"ta büyür isminin yankısı.
Tenhâ gecelerde
bir yel eser "kevser" tadında,
adını her anışımda
göçer kalbim gurbet diyarına.
Sus artık…
çünkü sessizlik bile seni çağırıyor şimdi,
bir "mâverâ"dan düşen harf gibi,
üşüyen zamanın ucunda.
Mayıs!
Üşümenin yahut inim inim terlemenin dönüm noktası...
Ne bir fazla, ne bir eksik...
Ama yine Eylül'den daha çok severim Mayıs'ı.
Çünkü bir adım ötesi yaz!
Çünkü, cıvıl cıvıl doğa, masmavi gökyüzü, ışıl ışıl günler gelir peşi sıra....
Demem o ki: Sessizliğin onu çağrıştırdığı yerde inadına gel diye avaz avaz bağırmak gerek...
Çünkü, yazın peşinden Eylül yani sonbahar gelir, kasvet gelir, hüzün gelir...
Ya şimdi ya hiç gibi yani...
Gerisi size kalmış...
Bir mayıs masalı düşerken Haziran' da avuçlarımıza, gönlümüz hep o eski baharlarda takılı kaldı. Tebrik ediyorum sevgili Tülay. Güzeldi.