Ṣiir Susuyor
*
bir kum saatinin kırık belinden
zaman dökülüyor
tersine yağan karlar gibi
taneler yukarı uçuyor
göğün boşluğuna tutunmaya çalışan
bir çift unutulmuş nefes
paslanmış bir çan sesi
düşüyor avuçlarıma
avuçlarımda eski bir tren istasyonu
rayların üstünde koşturan kedi gölgeleri
her biri başka bir geceye açılan
kapıları tıklatıyor
görmediğim bir şehirden
pul koleksiyonu yağıyor üzerime
her pulda farklı bir yüz ve aynı hüzün
bazen aynalarda büyüyüp
kapı diplerinden sızıyorum
bazen de bir rüzgârın beline sarılıp
hiç doğmamış sabahları arıyorum
kırık bir pusulanın
tam kuzeyine denk geliyor yüreğim
o yüzden yönüm hep sende kalıyor
senden dönmek ise
uçurumun altına bırakılmış
çocukluk fotoğrafları gibi
hiç mümkün olmuyor
sonra bir tütün paketinin içinden
mavi bir nehir çıkıyor
dudaklarımda içilmeyi bekleyen
eski bir sessizlik
yutkunuyorum
gökyüzünü bir zarf gibi açıyorum
içinden yeni doğmuş bir karanlık
bir de zamansız gülüşlerin
köşe kıvrımları düşüyor
küllerini unutan bir ateş gibi
içimde bir yer hâlâ yanıyor
gömülmüş rüyaların arasından
bir çocukluk ıslığı çıkıyor sonra
sanki yıllardır kayıp
ve kimse aramamış
bir takvimin yırtık sayfalarından
mürekkep akıyor geceye
koyu bir mavinin içinde yüzüyor
adını hiç bilmediğim kuşlar
her kanat çırpışıyla
başka bir acıyı kabartıp
göğsüme bırakıyorlar
siyah bir defter açıyorum
içinde hiç harf yok
bir fırtınanın cebinden
düşen kâğıt parçaları
topluyorum öylece
hepsinde aynı cümle yazılı
dönersen hiçbir şey aynı kalmaz
ama dönmemek de
öyle sessiz bir felaket ki
sanki içimde küçük bir kıyamet
her gece prova yapıyor
bir çiçeğin yaprak uçlarında
tutunmaya çalışan bir gece var
ben o gecenin kıyısında
başka bir ben arıyorum
bir yüz
belki bir gölge
belki de hiç olmayan bir ihtimal
ve tüm imgeler
aklımın karanlık sokağında
birbirine çarpıp çoğalıyor
karışık, kırık
ama inatla yaşayan
o sessiz kalabalık gibi
ve birden
gecenin en kör anında
kendi gölgem omzumdan inip
karşıma oturuyor
sessizce bakıyoruz birbirimize
iki yabancı gibi
aynı aynanın içinde kaybolmuş gibi
gölgem bir kuyu açıyor avuçlarımla
içine düşüyorum
düşerken duvarlara çarpan sesim
bin parçaya bölünüyor
her parça başka bir hikâyeye dönüşüyor
ve anlıyorum ki
sıradışı olan ben değilim
üstü örtülmüş tüm hayatlar
ben sadece
o örtüyü kaldırıp
gölgelerin sesini dinleyen bir yolcuyum
ṣiir burada susuyor
ama ben susamıyorum
sevay

