İncir ve Diğer Karanlıklar
Gözlerimde ölüme inat açan her çiçek
kendi toprağında bir hüzün çevirir.
İçimdeki incir,
Mevsimi olmayan zamanın iç avlusunda
Simsiyah bir yavaşlıkla olgunlaşır.
Ve her gece,
Bir başka sabahı rüyasında uydurur.
Her sabah ise,
Uyanmayan bir düş gibi
Gözkapaklarımın arkasına çekilir .
Sadece karanlıkta yazılabilen
Bir hikâyenin harfidir artık
zaman.
Bir zaman vardı…
Sözler, rüzgârın dudağında un ufak olurdu.
Kaybolan seslerdi onlar.
Sessizlik,
İç sesimin bile unuttuğu bir kelimeyi arardı
Ve ben,
Olmayan bir şarkının nakaratını
Ezberlemeye devam ederdim.
Bir gölge düşerdi sol yanağıma
Belki yarım kalmış bir sevda,
Belki de karanlığın sol elle yazdığı
bir veda mektubu.
Kalbim…
Kırık bir saate benzerdi o anda
Her tik tak geçmişin kendine çarpan yankısı.
Ve zamanın yosun tutmuş kıyısına
Sürüklenen cümleler olurduk biz.
Suskunluk,
katlanan bir mendil gibi dizilir kalbime,
Ve gözyaşı kuruyunca
yerine,
Adı konmamış bir boşluk kalır.
Sokak lambaları…
Solgun bir dua gibi titrer
Kimin için yakıldığı bile bilinmez.
Benliğimden dökülen kelimeler,
Kör bir dervişin iziyle yürür,
Hiçbir yere varmazlar
Ama her adımda biraz daha var olurlar.
Çünkü bazen,
Bir yönü olmayan arayış
Bir varlığın en dürüst halidir.
Her ruh…
Kendi karanlığını taşır içinde.
Ve bazen,
Bir incirin içinden geçer rüya
Tüm anlamları eriten simsiyah bir sessizlikle,
Sadece sabaha dair
Ama sabaha asla varmayan…
Acıyla kararan ama tatlanan incire selam olsun. Ve zeytine de...İçsel dönüşümün de en güzel örneği bu ikisi. Tin suresi okumayı en sevdiğim suredir bu anlamda. İnsanın nasıl yüceldiğini ve nasıl sefilleştiğini, çok güzel anlatır çünkü. Tebrik ediyorum sevgili Tülay. Şiirler de içsel arayışımızın en güzel aracı değil mi zaten? O siyahlık imsakları çağıran zifiri karanlık olmasın? Güzeldi.