İvecen Bir Göç
Yalnızlığımın yazgısıdır bilirim
İvecen bir g/öç gibi
Gözlerinden geçer gibi geçtim
Hüznün rahle-i tedrisinden
Saatler ki h/er geçen anı alnından vurdu
Bir sonbahar akşamı biten
Hazin bir öyküydü bu
Bil ki zaman işte o an durdu
Bilmem kaç kervan, kaç iklim geçti
Gönlümdeki sahradan
Ne vuslat güldü yüzüme
Ne ölüm meleği beni seçti
Yalınayak yalpalayarak
Hazan'ın yalnızlığında
Yağmura hasret toprak gözyaşı ile ıslanırken
Dönüşsüz bir gidişti ümit yok artık yarında
Apansız kan oturdu gözlerime
Kanadı kırık bir kuş gibi kaldım
Virane şehrin saçak altlarında
Alev alev yanarken firak harında
Bilmem kaç kervan, kaç iklim geçti
Gönlümdeki sahradan
Ne vuslat güldü yüzüme
Ne ölüm meleği beni seçti
Beni derdest eyleyen
İliklerime işleyen bir hüzündür
Kirpiklerimden kaderime süzülen
En kal/ender haliyle
Uzamış sakallarım titreyen ellerim
Alnıma yazılan kederi anlatırken
Ey umudumu bitimsiz takvimlere bağlayan
Yalnız benim ardın sıra çocuk misali ağlayan
göç yolda dizilir derler ama bu ivecenlik işi bozuyor..
göçü gayrımeşrulaştıran biri mi var acaba?