Karanlığın Soluğu Ve Çağrı
Karanlığın soluğunda kalabalık bir koku,
Neden içiyorlardı korkusuz şehri?
Henüz uyuyacaktık,
Parmakların dokunmasaydı dört basamaklı göğe...
Kıl ucu dengenin denizinde titreşen çocuk,
Arkamdaki ağaçlarda ne duyduğumu biliyor musun?
Ölümü hatırlatmayacağım sana,
Bütün delilikleri denedim.
Buraya gel!
Aklının tellerinde inleyen kayalar,
Sessiz çığlıklarla kuşlar uyanır.
Mavi bir gül,
Duvarda bir resim belki.
"Ben bu değilim" diyen sesin güneşine inan,
O ses sensin.
Tüyden yataklarda yeşeren hayallerin ardından:
Yeleli atlar,
Uzun bacaklı başaklar...
Hepsi senin.
Seni soyuyorum
Yeryüzünde bir toprağın üstüne...
Önce
Ellerin ve ayakların üşüdü.
Odadan odaya değişen yüzünde saatler,
Milyonlarca adım uçurumu delercesine,
Daha da derine...
Akşamların kimsesiz duvarları,
Seni sürükleyecekler o karanlık tünellere.
Çocukluğunu düşünüyorum,
Adını hatırla.
Ellerini, burnunu, kaşını.
Bırak karşındaki sandalyeleri,
Buraya gel!
Gıcırdayan sesle yaklaşır gölgelere sokulan oyuncaklar,
Dışarıda bir kadın rengi,
Az ötede deniz,
Ve saçları dağınık portreler.
-İçeriye gir çocuk, büyüdüğünde korkuyorsun-
Korkma!
Tozlu hatıraların üstüne iyi olmayı deniyorum,
Kimileyin seviyorum yarı sokakları.
Çoklu bakışların derinleşen kıvrımlarında,
Ben kiminle konuşuyorum?
-Ver elini, geçerken kırığını düzeltelim oranın.-
Yaklaşıyor gemi,
Islık çalıyor balık.
Şimdi yeniden ve güzel yürüyüşlere,
Bir Temmuz sabahı.
Yürümeli karanlığın üzerine. Çocuklar eşliğinde; ister denizde, ister karada...
Şiirin güzelliğine sevgiler.
Geceyle sabah arasında bir yerdeyiz. Henüz uykunun eşiğinde ama uyanıklığın karanlığında. Bir şehir var içimizde, korkusuz ama ürkek, çığlığı bastıran sessizliğiyle sokak sokak bizi içine çeken. Kimse görmüyor ama hepimiz kokusunu alıyoruz bu kalabalığın—bir terk edişin, bir bekleyişin, ya da sadece geçmişin buğulu soluğu.
Çocukluğumuzdan kalan oyuncakların gıcırdayan sesleri yankılanıyor aklımızın nemli köşelerinde.
Ve biz hâlâ, tüyden hayallerin büyüdüğü o eski yataklarda, yüzümüzü gökyüzüne dönüyoruz dört basamak yukarıdan. Dengeyi yitirmişiz belki ama düşmedik henüz; çünkü hâlâ bir ses var içimizde, "Ben bu değilim" diyen.
O sesi susturmadıkça umut, bizden vazgeçmiyor.
Tülay Yüksel; İyi bir şaiir. Bir dizeyle bütün bir mevsimi, bir nefesle bütün bir geçmişi anlatabiliyor. Bu, gerçek şairlere özgü bir meziyet.
Tebrik ederim çok.